Bismillahirrahmanirrahim
Altın portakal filim festivalinin yapıldığı Antalyamızdan sinema ve icadı ile alakalı bir makale yazmak istiyorum.
Çok iyi bildiğim bir konu olmamakla beraber, yılların hatırlattıklarını yazacak olursam mevzûnun sonunu sanki görüyor gibi oluyorum.
Yani, yüzme bilmesek de aynalı sazan taklidi yapmadan suda kalmayı başarmaya çalışabiliriz.
Mazideki "küçüktük ufacıktık, top oynadık acıktık" cümlesinin ifâde ettiği çocukluğumuzda bize izlettirilen filimlerden birer satır yazacak olursak bu makaleyi tamamlamış oluruz.
Fakat, önce kısa olarak sinema tarihine bir atf-ı nazarda bulunalım. Buyrun.
TARİHİ SÜREÇ
1824 yılında, Peter Mark Roget'in Londra'da çizdiği resimleri bir disk üzerine yapıştırarak döndürmesiyle başlayan sinemanın baş döndüren serüveni, soluksuz bir şekilde döne döne yuvarlanıp, günümüze kadar gelmiştir.
Tarih 1860'ı gösterdiğinde diskdeki çizimlerin yerini fotograflar almış ve 1890 lara gelindiğinde ise o yüzyılın insanları selülozik filim şeridi ile tanışmışlardı.
1894 senesinde Thomas Edison'un geliştirdiği kineskop'u, 1895 de Paris'de Lumiére'nin sinematografi'yi bulması takib etmişti.
Bu buluş ile tatminkar bir düzeye gelen görüntüler, 1903 yılında sanat ve ticaret ortamına hızlı bir giriş yapmıştı.
1912 yılına kadar devam eden sessiz filimler, 1923 senesinde seslenip, 1927 de ise sesli filimlere tam geçiş sağlanınca, renkli filim hayallerinin peşinde koşan mühendisler bu hayallerine kavuştuklarında tarih 1939'u gösteriyordu.
Sinemaskop tekniğinin bulunuşunu, 1952 de üç boyutlu stereoskopik 3-D sinema tekniği takip etti.
Günümüze kadar teknolojinin ilerlemesiyle yerinde duramayan sinema sektörü de insanların başını dâima döndürüp durdu.
Bilgisayar ve internetle tanışıldığında ise, kompitüre giren virüslerden bahseder olduk. Fakat 100 yılı aşkın hayatımıza nüfûz eden virüslerden bir türlü kendimizi muhafaza edip, koruyamadık.
Röntgen de aslında bir filimdir! Ancak röntgenini çekemediğimiz kimselerin, hastalıklı iç alemlerini göremediğimiz için, yaldızlı dış alemlerinin peşinden sürüklenip durduk.
Filimleri meydana getiren resimlerin, digital ortamda yakınlaştırıldığında kalitelerinin düşerek, görüntülerinin bozulduğuna şahit oluyoruz.
Aynı şekilde kendisine değer verilen bazı insanlarında yaklaştıkça kalitelerinin düşerek, görüntü kirliliğine yol açtıklarına tanık oluyoruz.
Binlerce filim'e zahmetsizce ulaşılan 21. yüzyılda, "bedavaya sadece güneşin doğacağını" tasavvur edemeyenler, her türlü iyi niyetin î'tina ile sûistimal edildiği kirli fiber optik sokaklarında gezinmeye malesef devam etmektedirler.
Ğıybet, iftira ve alçaklığın kol kola girip halay çektiği "vurun kahpeye" adlı filimin ğâyesi neydi?
Bursanın Mustafakemalpaşa ilçesinde tarihi taş mektepte çekilen filimdeki karakterleri ve özellikle câhil ve yobaz hoca karakterini göz ardı etmemek lazımdır.
Bu ve benzeri filimlerle bir dönem insanların beyinlerini yıkamaya çalıştılar ve malesef bunda da başarılı oldular.
Filimdeki yobaz hoca karakterine kimbilir kimleri yakıştırıp, alay konusu yaptılar. 1983 yıllarında o alaydan ve filimdeki iğneli sözlerden bizde nasibimize düşen payı aldık malesef.
" اذاكانت الوادي خاليا يكون الثعلب فيها واليا "
"Boşalınca vâdî olunca hâlî, Hemen tilki olur orada vâlî"
Boş kalan vadilerde, kendisini oranın valisi zanneden tilkiler ve çakallar, arslanlar gelene kadar, yakın tarihimizde din ve mukaddesat tanımadan volta atmaya devam ettiler.
( Hâşâ, ) "Allah baba" gibi ifadelerin sıkça kullanıldığı eski türk filimleri, bu tilki ve çakalların voltalarına verilecek en basit misallerden sadece birisidir.
Bir zamanlar yeşilçam'ın yakışıklı çocuklarının filimlerde gösterdiği performansın hülyası ile, kendisini pamuk prenses zanneden genç kızlar, turşu kurar gibi hayal kurmaya başlayınca, önüne gelen her hıyarla kurulan turşunun yenilemeyeceğini tecrübe ederek öğrendiler.
Yeşil çamın boş kozalaklarının, insanımıza iyi örnek olmadığı gün gibi aşikardır.
Aslında sâhici olmayan insanlara hıtâben "artistlik yapma" sözünü sarfedenlerde rol yapan artistin, gerçek hayatta karşılığının olmadığını çok iyi bilirler. Tıpkı, burnunun üzerine yumruk yiyene kadar kendisini buruce lee zanneden her ergenin bunu yaşayarak öğrenip, bildiği gibi.
Silah icâd oldu mertlik bozuldu. Patlayan flaşlarla kadraj'a giren rambolardan sebeb, Koca Yusuflar unutulur hale geldi.
Hele, hele boyalı ve süslü nisâlar'ı izleye izleye hanımlarından elektirik alamayanlar kaçak elektirik kullanmaya başlayınca faturalarını ödeyemez hale geldiler.
Yani filim çekenler kazanırken, o filmi izleyenler hep kaybetmeye devam ettiler.