ABD’nin Katar’ı bir numaralı terör destekçisi olarak ilan etmesi ve yanına aldığı Arap müttefikleriyle birlikte bölgede yeni bir gerilim politikası başlatması, bize 2003’te yaşanan Irak Krizini hatırlattı. 2003’te küresel terörizme savaş açtığını ilan eden ABD Afganistan’ı işgal etmiş, ardından kitle imha silahları bulunduruyor iddiası ile Irak’a girmişti. Sonrasında yaşananları hepimiz biliyoruz.
Bu gün Katar’a yapılan yersiz ve hadsiz ithamların, bölgesel ve küresel bir iktidar mücadelesinin bir parçası olarak, bölgede yükselen dinamikleri hedef aldığı apaçık ortada…
Meseleyi sadece Katar ekseninde değerlendirmek yanılgıya neden olabilir. Burada doğrudan ve tek başına hedef Katar olmadığını bilmeliyiz.
Katar bölgede Başat aktör olma yolunda ilerleyen Türkiye açısından önemli bir dinamik. Ayrıca siyasi, finansal ve medya gücüyle Arap Baharı sonrası oluşan reel politiğin ve statükonun karşısında bir tutum sergiledi.
Küçük bir ülke olmasına rağmen güçlü dinamiklere sahip…
Rusya ve İran’dan sonra dünyanın üçüncü doğal gaz rezervine sahip bir ülke…
Dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatçısı. LNG piyasasında belirleyici güce sahip.
Enerji ve transit geçişler açısından Jeostratejik bir konumda.
Küresel emperyalist medya ağına karşı El-Cezire gibi büyük bir haber ‘network’u oluşturdu. Oluşturduğu bu network İslam coğrafyasının beklide en etkili yayın kuruluşu…
Katar elinde tuttuğu bu güç mekanizmalarıyla, ABD ve küresel güç odaklarının hoşuna gitmeyecek ittifaklar kurdu. Gerek Arap Baharı sonrası gelişmelerde gerekse bu güne kadar Türkiye’ye karşı yapılan tüm saldırı ve provokasyonlarda statükonun aksine Türkiye’nin yanında olacağını ilan etti ve oldu. Bu yönüyle statükoyu karşısına aldı.
İslam coğrafyasında oynanan oyunlara proaktif politikalarla cevap veren ve bu oyunları boşa çıkartan Türkiye için Katar önemli bir müttefik.
Fakat yine de Türkiye’nin böyle bir ortamda tek taraflı bir dış politika tercihiyle, meseleyi sadece Katar ekseninde değerlendireceğini sanmıyorum. Henüz Suriye’deki kritik süreç sonuçlanmadı. DAİŞ ve PKK/PYD ile mücadele devam ediyor ve bu noktada Türkiye açısından atılması gereken kritik adımlar var. Bu adımları geciktirecek eylemlere fırsat vermeyecektir. Türkiye her zaman olduğu gibi proaktif denge politikalarıyla bu bölgesel krizi fırsata çevirmeye çalışacaktır. Türkiye’nin bunu başarabilecek dinamiklere sahip olduğu kanaatindeyim. Geçtiğimiz on beş yılda kriz, kaos ve darbelerle gücü ve sabrı sınanmış bir ülke olarak bu krizden de güçlenerek çıkacağını düşünüyorum. Darmadağın bir coğrafyanın tek bir irade etrafında birleşmesi belki bu kriz vesilesi ile gerçeğe dönüşecek.
Hâsılı, ABD yılanı Katar hamlesiyle kendi kuyruğunu ısırmıştır.
Katar’daki aşiretlerden beklediği desteği bulamadı. Bekliyordu ki bu aşiretler yönetime baş kaldırsın ve bir darbe yapsın.
Fakat tam tersi oldu. Şimdi orta yolu bulmak zorunda…
Dünyanın beşten büyük olduğunu öğrenecekler. Bölgede ellerini kollarını sallayarak politika üretemeyecekler. Zira karşılarında 1991 ve 2003 işgallerinden dersini almış, son on beş yılda sayısız badire atlatmış güçlü bir siyasi irade olarak Türkiye var.
Katar krizi, ambargoya destek veren ülkeler açısından da hezimetle sonuçlanacak. Zira işgalci İsrail’e karşı birlikte kıllarını bile kıpırdatamayanların, Katar’a gelince bir anda müttefik olmaları, halklar nezdinde bu kukla yönetimlere karşı nefret ve güvensizliğe sebep olacaktır.
Şer sandıklarımızda hayır, hayır sandıklarımızda şer olabilir. Allah hakkımızdaki bilmediğimiz şerleri de hayırlara tebdil eylesin. Ve’s Selam…