Makalesinde, darbe yapma dinamiklerine halen sahip olan darbeci unsurlara da taktik vermeyi ihmal etmeyen Fuller bu taktiklerini de şu şekilde sıralıyor; “………Erdoğan'ın son bir kaç yıldır, özellikle de Suriye'deki felaketvarî dış politikası, cihadî terörizmin Türkiye'de Türk olmayanlar tarafından yapılmasının artmasına katkıda bulunmuştur. Darbeciler, Erdoğan'ın iç politikalarına karşı çıkmak yerine, basitçe yabancılarca tetiklenen yıkıcı terör saldırılarına karşı ülkede düzen sağlamak ihtiyacı bulunduğu iddiasındaki fiilleri için halkın gözünü açarak bir kısım halk desteğini makul bir biçimde arttırabilir. Fakat fiillerini "Türk laikliğini korumak" temelinde savunacak olurlarsa, modern tarihte her bir darbeyi getiren aynı yorgun Kemalist ideolojik çizgiye düşeceklerdir. Erdoğan dini politikalarla ne kadar istismarda bulunduysa, diğer başarısızlıkları da o denli ciddidir ve "Laikliği Savunması" askerî bir eylem için inandırıcı bir gerekçe sağlamaz. “
Bir yandan Erdoğan karşıtı sivil unsurlara, diğer yandan darbe yapma dinamiği taşıyan askeri unsurlara taktik veren Fuller, askeri unsurların iç politika cephesi ile uğraşmamalarını, Erdoğan’ın felaketvâri(!) Suriye politikasına bağlı olarak yurt genelinde artması muhtemel(!) dış kaynaklı terör eylemlerine karşı huzur ve düzen sağlama ihtiyacı bulunduğu algısının oluşturulmasını salık veriyor. Bunu yaparken de laik söylemlerle hareket edip yorgun Kemalist ideolojinin çizgisine düşülmemesini tavsiye ediyor. Kaleme aldığı bu makale ile ABD menşeli üst aklın sözcülüğünü yapan Fuller, yerel işbirlikçilerine taktik verirken Türkiye’nin başta Suriye olmak üzere son 14 yılda uyguladığı bölgesel ve uluslararası politikalardan duyulan rahatsızlığı da itiraf ediyor. Özellikle Suriye politikası için kullandığı “felaketvari”(!) ifadesi rahatsızlığın boyutunu ifade etmek açısından dikkat çekicidir. Fuller’in bu hezeyan dolu makalesi üst akıl gerçeğini ortaya koymakta ve 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeleri doğru tahlil edebilmek açısından önemli ipuçları ve parmak izleri taşımaktadır.
Son tahlilde, 2019 yılının bir seçimler yılı olacağının unutulmaması gerekmektedir. Mart-2019’da Mahalli İdareler Seçimi, Nisan-2019’da Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Kasım-2019’da Genel Seçimler yapılacak. Yani herhangi bir erken seçim gündeme gelmez ise, seçim sathi mahalline girilmesine yaklaşık üç yıl var. Darbeyle gönderemedikleri Erdoğan ve yönetimini seçimle gönderebilmek için bundan sonra ne tür bir sosyo-psikolojik savaş başlattıklarını artık biliyoruz. Bu üç yıl zarfında Erdoğan’ı yıpratmak ve yalnızlaştırmak, başarılı politikalarını itibarsızlaştırmak ve gözden düşürmek suretiyle 15 Temmuz ruhunu yok etmek ve kaybettikleri güçlerini tekrar kazanmak istiyorlar… Bunu başarabilmek için her yolu deneyecekler… Seçimse seçim, yeni bir darbeyse, yeni bir darbe… 15 Temmuz ruhu ile müteyakkız olmalıyız. Selam ve dua ile…
(*) “Turkey’s Lose-Lose Coup Situation” Başlıklı İngilizce makalenin orijinal metnine http://grahamefuller.com/blog/ linkinden ulaşılabilir. (Tercüme : Abdullah ER – ASDER Öğrc. Kom. Üyesi)