Sizin şimdi EYLÜL ve LEYLA için yazdıklarınızı biz daha önce yazmıştık... Kalbimizle kazıya kazıya ettik kimi sözleri... Hep yazdık hep söyledik aslında, duyması gerekenler duymadılar, siz de duymadınız bayım... Hanımefendi siz de dedik ki, salt şiir değil bunlar, bu ülkenin insanlığın acısı ölümü, açlığı var içinde dedik, ama umurlarında olmadı olması gerekenlerin...
Yeni ölmedi Eylüller, Leylalar, neden şimdi duydunuz sahi? Denir ki altı bine yakın çocuk kayıp bu ülkede, 70 bine yakın çocuk sokaklarda yaşıyor... Ha kabul edelim ki, dünyada da böyle bu, batı da da, hatta orada daha çok, oralarda daha zalim insanlar... Oralarda daha cehennem sokaklar...
Ama biz Müslümanlar dan olduğunu söyleyen insanlarız... Yalnız bir insanın, bir çocuğun değil, bir ağacın bir fidanın bir kedinin bir köpeğin bir karıncanın bile yaşaması gerektiğini savunan bir inancın mensupları... Sahi ne oldu bize, neden bu hale geldik, neden elimiz uzanmaz oldu uzanması gereken birine?
Neden görmez olduk ihtiyaç sahiplerini, evsizleri sofrasında katık bulunmayanları? Bu bir ölüm şekli değil mi? Hani kardeştik onlarla... Ne oldu bize de, her şeyi geç duyar geç anlar, geç kavrar olduk? Zalimlik yalnız Eylülleri Leylaları öldürmek mi? Şehirleri öldürmek ne oluyor, ne oluyor kentlerin Ruhunu öldürmek? Evlerin kalbini öldürmek... Artık evlerimizin kalbi yok biliyor musunuz, evlerimiz, kendi ellerimizle istila altında...
Yüzlerce Eylül ve Leyla’nın ölümlerini seyredenler olduk Sinema salonu televizyonlarda... Ah be insan! Tanrıyı öldürdük biz? Onun buyruklarını... Şimdi de kısas da hayat vardır filan diyorsunuz? Hayatımızda kitaptan ne var ki? Olsaydı bazıları Karun gibi yaşarken. Başka bazıları, bu kadar çaresiz sefalet içinde olur muydu?
Kaçımız biliyoruz arka sokaklardaki briket evlerde neler olduğunu, neler yaşandığını, hangi acı hikayelerin mekanı olduklarını? Yok yok canınız sıkılsın diye demedim bunları, ama soralım kendimize kaçımız bir fakirin evine uğradık geçen ay mesela? İnsanız ya canım, hani Müslümanız ya, hani iman ettiğimiz din ihtiyaç sahiplerine sahip çıkın diyor ya...
Bu ülkeye bu kadar kıymayın dedik duyan olmadı, herkesin bir bahanesi vardı kendince... Gördüğünüz şu gökdelenlerin her biri birer insan katili, toprak katili ağaç katili güneş katili, aydınlık ve insanlık katili... Zeytin ağaçlarını kesip yerine gökdelen dikmek, neyin nesi, neden alınıyorsunuz sözlerimize...
Haftanın yedi günü şans oyunlarından medet uman insanların varlığı her yerde...Suç yalnız onların mı? Sahi kaçımızın haberi var,şu İstanbul sözleşmesinden, haberi olanlar neden söz etmezler bunu ne kepaze bir anlaşma olduğundan... Bu konuda bilgi almak isteyenler Mücahit Gültekin ve Ahmet Hakan Cakici yı takip etsinler en azından...
Değerlerimizi insanın değerlerini, Aziz İslamın değerlerini yok ede ede, bu hale düştük, ve aslında kimse masum değil...
Haydi hoşça kalın. İyilik içinde kardeşçe kalın. Selametle kalın...