Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılışı gerçekleştirilen bir fabrikanın dijital kurdele kesme töreninde sayın Cumhurbaşkanına düğmeye basmak için tableti getiren Boston Dynamics’in Spot isimli robot köpeği büyük ilgi görmüştü. Şirket tarafından iki adet alındığı ifade edilen bu köpeklerin hangi amaçla satın alındığını gerçekten merak ediyorum. Çünkü akademik araştırmalar dışında kullanımlar için oldukça pahalı olan bu robotların Boston Dynamics’in web sitesinde ABD’deki müşterilere yönelik satış fiyatı 74,500 Dolar’dan başlıyor. Karşılaştırma yapabilmeniz açısından, ABD’de 20 bin Dolar ile yeni bir SUV araç, 35 bin Dolar ile ise başlangıç düzey elektrikli Tesla’lardan alabiliyorsunuz. Yani, bir adet Boston Dynamics’in Spot isimli robot köpeğine sahip olabilmek için iki adet Tesla Model 3 alabilecek kadar para ödemeniz gerekiyor.
Web sitesinde gerçekleştirebileceği görevler sıralanırken saha denetimi, güvenlik kontrolü, tehlikeli bölgelere erişim, salgın bölgelerine sağlık malzemesi ulaştırma ve eğlendirici animasyonlar gibi uygulama alanlarından bahsediliyor. Tahmin edebileceğiniz üzere evlerimizde evcil hayvan olarak oynama ya da bahçemizde bir kangal köpeği gibi güvenliği sağlama gibi bir sebeple Spot sahip olma şansımız bulunmuyor. Bunun tek sebebi ise robot köpeklerin astronomik fiyatı değil. Şirket web sitesinde Spot’ların evde ya da çocukların yakınında kullanım için uygun olmadığı, kullanım esnasında meydana gelebilecek tehlikelerden etkilenmemek için sadece uygun ortamlarda yetkili operatörler tarafından kullanılması gerektiği ifade ediliyor.
Boston Dynamics’in robotları esas itibarıyla geniş arazilerde güvenlik (Spot) ve insansız savaş ve savunma (Atlas) amaçlı kullanımlara uygun formlarda geliştirildikleri için yakın zamanda toplumsal alanlarda kullanımının yaygınlık kazanması beklenmiyor.
Ayrıca, robotların toplumla iç içe yaşayıp onlar gibi davranışlar sergileyebilmeleri için insanları anlamaları, yani empati yeteneğine sahip olabilmeleri gerekiyor. Bu amaçla dünyanın ileri gelen araştırma enstitülerinde robotların duygusal zekâlarını geliştirmeye yönelik çalışmalar da yoğun bir şekilde devam ediyor.
Bu konuda Gartner araştırma şirketinin başkanı Annette Zimmermann 2018 yılında iddialı bir öngörüde bulunmuştu. Zimmermann’a göre "2022'ye kadar, kişisel cihazınız duygusal durumunuz hakkında ailenizden daha fazla bilgi sahibi olacak." Esasen attığımız her adım, izlediğimiz her video, aradığımız her bilgi, konumuz, paylaştığımız ya da etiketlendiğimiz her fotoğraf ve hatta dinlediğimiz müziğin türüne kadar her türlü bilgiye rahatlıkla erişen akıllı cihazlarımız sayesinde zaten halihazırda teknoloji devleri duygusal durumumuzdan çok daha fazlasını ailemizden daha iyi biliyor!
Ancak, insanlaştırmaya çalıştığınız bir robotun insanoğlunu yakından tanıyabilecek düzeyde empati kurabilmesi için karşısındaki kişinin ses tonundan jest ve mimiklerine kadar pek çok faktörü göz önüne alabilmesi gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda, yapay zekâ için bu durum pek çok sebepten ötürü sıkıntılar barındırıyor. Öncelikle, oluşturulan sistemin doğru bir şekilde tasarlanması ve oldukça büyük veri ile eğitilmesi gerekiyor. Bu aşama maliyetli ve zaman alan bir süreç olmakla beraber pek çok araştırma enstitüsünün bu anlamda ciddi gelişmeler sağladığı biliniyor.
Her teknolojinin başarısının onu geliştiren tasarımcı ve programcılar ile sınırlı olduğunu düşündüğümüzde eksik bilgi, hata ve önyargı gibi faktörlerin sistem başarısını olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz. Örneğin, yukarıda da belirttiğim gibi, yapay zekâ yardımı ile bir kişinin ses tonu ve yüz ifadesine bakarak o anki ruh halini kestirmek çok zor olmasa da, kişinin aksanı, yaşı ve sağlık durumu gibi medikal, demografik ve kültürel değişkenler dikkate alınmadığı durumlarda hatalı sonuçlar ile karşılaşabilme durumu söz konusudur. Özellikle din, ırk ve kültürel değişkenlerin önyargısız ve doğru olarak tanımlanması ve analizi oldukça önemli. Üstelik gerek insanoğlunun gerekse çevresinin dinamik yapıları yapay zekânın işini daha da zorlaştırıyor.
Bu konuda beni en çok endişelendiren şeyin “yapay zekâ ile insanlaştırılmaya çalışılan robotların insanların bile zorlandıkları durumlarda verecekleri kararların etik boyutu” olduğunu söyleyebilirim. Bu konuda en yaygın iki örnekten birisi ‘katil robotlar’ olarak da adlandırılan ‘otonom savaş robotları’nın düşman olarak hedef alacağı unsurları seçiminde ne kadar başarılı olacağı sorusudur. Diğeri ise otonom araçların önüne çıkan engeller karşısında vereceği ani kararlarda hangi kriterlerin göz önüne alınması gerektiği sorusu olarak karşımıza çıkıyor.
Felsefede etik problemleri arasında yaygın olarak kullanılan ‘tramvay ikilemi’ni hatırlayalım. Raylar üzerinde çalışırken hızla gelen tramvayı görmeyen 5 kişiyi kurtarmak için makasın yönünü değiştirerek diğer hattaki tek kişiyi kurban eder misiniz?
Aynı soruyu otonom araçlar için düşündüğümüzde, aracın otomatik pilot tarafından kontrol edildiği durumda vermesi gereken kararı tanımlayan etik ilkelerin net olarak belirlenmesi gerekiyor. “Yoldan çıkarak takla atmak mı, yoksa yola aniden önünüze çıkan köpeğe çarpmak mı?” sorusuna verilecek olan cevap her ne kadar vicdanları sızlatacak bir seçenek ile nihayetlenebilse de, derslerde öğrencilerime insanları robotlardan ayıran görsel ve duygusal zekânın eşgüdümünün ne kadar önemli olduğunu gösteren daha kritik bir soru soruyorum:
“Araç hareket halindeyken yolun her iki tarafından da karşıya geçmeye çalışan iki kişi aniden karşınıza çıkıyor. Yolun sol tarafından gelen kişi kucağında bebeği ile karşıya geçen bir kadın. Sağ taraftan karşıya geçmeye çalışan ise bastonlu bir erkek. Aracın durma ihtimali yok, direksiyonu sağa ya da sola kırarak iki kişiden birisine çarpmak durumundasınız. Kararınız ne olurdu?”
Yapay zekâ ile çalışan bir otonom aracın otomatik pilotu açısından baktığımızda, bu durumda verilecek olan kararın en yalın haliyle önceden tanımlanmış iki değişken arasında bir tercih işlemi olacağını söyleyebiliriz. Bu bağlamda yapay zekâ tarafından araç kamera ve sensörlerinden gelen girdiler analiz edilip bebekli kadın muhtemelen bir ‘anne’ olarak, bastonlu kişi ise bir ‘yaşlı’ olarak tanımlanacaktır. Peki, ya o kişilere bir insan gözüyle baktığımızda bebekli kişinin aslında torununa hediye oyuncak bebek götüren ninesi, bastonlu kişinin ise dedesine hediye olarak yeni bir baston götüren torunu olduğunu görüyorsak!
Özetlemek gerekirse, gerek geçen hafta değindiğim insanları robotlaştırmaya çalışan beyine çip takma projelerinin, gerekse robotları insanlaştırmaya çalışan projelerin etik boyutu oldukça önem arz ediyor.
Bu vesile ile geçtiğimiz hafta Mars’a koloni kurma projesi hakkında konuşurken ilk gönderilecek insanların büyük bir ihtimalle öleceklerini rahatlıkla ifade eden Elon Musk’ın NeuraLink projesini bir ümit olarak görüp denek olmaya razı olanlar hakkında neler düşündüğünü çok merak ettiğimi söylemeliyim…