15 Nisan 2004 tarihinde gazetelerde milli duygularımızı kabartacak bir manşet vardı:
“Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün adını taşıyan ATA Uzay Asansörü projesi İstanbul’da tanıtıldı”
Bu haberi takip eden altı yıl boyunca kendisini Japonya’da 58 kişinin çalıştığı uzay asansörü projesinin lideri olarak tanımlayan Doç. Dr. S.A.’yı yakından tanıma fırsatı bulduk. Ülkemizde davet edildiği tüm etkinliklere katılıyor, konferanslar veriyor, hatta gazete ve televizyon kanallarda bile özel röportajla karşımıza çıkıyordu.
Cambridge Üniversitesi tarafından ‘yüzyılın en büyük 10 projesinden biri’ seçildiğini ifade edilen bu projeyi yürütmek üzere özel olarak seçilen S.A.’nın kariyeri takdire şayan başarılarla doluydu. Ulaştırma Bakanlığı tarafından NASA’ya gönderilen ilk Türk astronot adayı olmasının yanı sıra Japonya’nın ilk yabancı doçenti olma gibi özellikleri vardı. Spor ile ilgiliydi, ülkemizin milli kayak takımında yer almış ve olimpiyat madalyası kazanmıştı. İTÜ ve Illinois üniversitelerinden mezun olduktan sonra alanında önemli makaleler yazarak literatüre ciddi katkılarda bulunduğunu da biliyorduk S.A.’nın.
İstanbul’da katıldığı 9. Asansör Teknolojisi Fuarı’nda yüzyılın bu önemli projesi hakkında çarpıcı bilgiler veriyordu:
“Uzay asansörü ilk baktığınızda boşlukta duran bir kablo gibi. Dünya ekseninin dönüş hızına karşın, asansör yörüngeye nasıl kurulabilir diye düşündük. İlk denemede, hava basıncı ile teorik olarak 3 bin kilometreye ulaşılabileceğini ispatladık. Güneşin, uzaydaki diğer cisimlerin sisteme etkilerini de hesaba kattık. Özel alaşımlardan yapılmış bir kablo ile uzay asansörünü çalıştırabileceğimizi hesapladık. Bu süper-kablo ile 168 tonluk bir yükü uzaya taşımamız mümkün. Burada gel-git olaylarına sahne olan Ay’ın etkilerini de hesaba katarak, hassas dengeler kurmaya çalışıyoruz.”
İlginçtir ki, takip eden 6 yıl boyunca tek bir bilim insanı bile yukarıdaki ifadeleri bilimsel açıdan eleştirmediği gibi Ekşi Sözlük gibi platformlar dahi S.A.’yı övgü dolu sözlerle alkışlamaya devam ettiler! Hatta dönemin Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) başkanı, S.A. ile tanıştıktan sonra gaza gelip asansör sanayicileri olarak projeye talip olduklarını resmen ilan etmişti:
“Biz Türk asansör sanayicileri olarak böyle bir projeye destek vermek, bu projede yer almak isteriz. Türk asansör sanayiisinin teknolojisi ve bilgi birikimi böyle bir projeyi üstlenecek düzeyde. Bu proje bana göre son derece akılcı. Neticede asansörün mantığı belirlenmiş bir hat üzerinde aşağı yukarı gidip gelmektir. Binalarda bu işi raylar görüyor. Rayı uzaydaki sabit bir noktaya mesela bir meteora ya da uyduya bağlayıp dünyaya sarkıtabiliriz. Bana göre bu sadece maliyet hesabı ile ilgili bir proje. Yoksa yapılabilirliği ile ilgili bir şüphem yok."
Oysa ki, yüzyılı aşkın bir süredir benzer projeler üzerinde akıl yürüten bilim insanları uzay asansörü hayalinin önündeki en önemli engelin maliyet olmadığını söylüyor. Mesele dernek başkanının iddia ettiğinin aksine “39 km yükseklikteki bir uydudan halatı dünyaya sarkıtarak üzerine asansör kabini monte ederek” çözülecek kadar basit bir problemden ibaret değil!
Nanofiber alaşımlar da dahil olmak üzere bilinen ya da üzerinde çalışılan teknolojiler henüz böyle bir asansörün halat sistemini oluşturabilecek niteliklere tam anlamıyla sahip değil. Yerçekimi, dünyanın dönüş hızı, halat sisteminin sabitlenme noktası ve uzayda başıboş dolaşan uyduların çarpma tehlikesi gibi çok sayıda problemin fizikçiler başta olmak üzere farklı disiplinlerdeki bilim insanları tarafından çözülmesine yönelik çalışmaların yakın gelecekte semeresini vermesi beklenmiyor...
Ve nihayetinde 2010 yılında gazetelerde yer alan “Japonları Kandıran Türk” başlıklı manşette bahsedilen Türk de tahmin edeceğiniz gibi S.A. idi. NASA tarafından o isimde bir Türk’ün astronot eğitimi almadığına dair gelen bilgiler üzerine ilgili şahsı araştıran Japonlar S.A.’nın sahip olduğunu iddia ettiği diploma ve belgelerin sahte, doktora tezinin ise %40’ının intihal olduğunu fark etmişler!
S.A. iddia ettiği gibi Japonya’daki ilk yabancı akademisyen olmasa da, ülkede son 130 yıldır diploması iptal edilen ve ünvanı elinden alınan ilk akademisyen olarak ülke tarihine geçmeyi başarmış!
S.A. hakkında gerçekler ortaya çıkmadan kısa bir süre önce blog sitesine eklediği ve son paylaşımlarından birisi olan “Nasıl iyi bir Türk olunur?” başlıklı yazısını “Başarı geleceği görebilmektir. Geleceği göremeyenler kaybolur, yok olur gider.” ifadesi ile tamamlamış.
Kendisine malum mu oldu bilemiyorum ama Google’da son 10 yıldır S.A.’ya dair tek bir haber bile yer almaması bu ifadelerinin doğruluğunu kanıtlar nitelikte...