Kutsal metinlerden öğrendik...İlk önce Alemlerin Rabbi söz etti insandan...Ve sonra aziz elçilerin her biri, insanı sevin dedi insana..Yani insan insanı sevmeliydi, dünya o zaman güzel olacaktı insan için...Bel ki o zaman savaşlardan daha az söz edecektik, daha az çocuk ölecekti savaşlarda, insan insanı sevmeyi becerebilseydi dinleseydi, Alemlerin Rabbinin uyarısını...Ama dinlemedi, dinler gibi yaptı, ve karanlıkta kaldı, gördüğümüz gibi...
Ve Allah dostları, yani ahreti dünyaya tercih edenler, uzun uzun insandan söz ettiler bize, bize insanı anlattılar, insanı insana anlattılar...Ama biz, ama insan hiç bir anlatılanı dinleyen olmadı...O en çok kendini yücelerde tutmanın, kendini beğenmenin hesabını yaptı...Allah'a, ve Peygamberlere kitaplara kulak vermeyi dinlemeyi akıl edemedi insan...Ama hep dinlediğini, hep iman ettiğini hesap gününe inandığını söyledi...Hep söyledik, hepimiz söyledik, hepimiz kendimizi değerli sanmanın yanılgılarına yenildik, keşke yenilmeseydik...
Hiç böyle sorumsuz mu olur, hesap gününe iman edip inanan insan?...İnsanı sevmeyi şiar edinen bir insan, başka bir insanı üzer mi, onun ölümünü, ve sefalet içinde yaşıyor olmasını seyredebilir mi? İzin verir mi buna yüreği kalbi?
Nasıl susar insan, bir başka insanın acısı ve sıkıntıları karşısın da, kalbi kirlenmemiş ise, vicdanı azalmamış ise?
Ne demişti aziz Elçi Muhammed Mustafa? (Binler selam olsun)... İman etmedikçe cennete gidemezsiniz, bir birinizi sevmedikçe de, iman etmiş olamazsınız, sevgiyi aziz kılın demişti...Bir birinizi sevin, yakınlarınızı yakınlarınızda bulunanları, hizmetinizde bulunanları, Develerinizi, keçilerinizi, otlatanları, yani çobanlarınızı, bağınızı bahçenizi imar edenleri sevin, demişti Muhammed Mustafa...Anlayalım, anlaşalım, üstüne konuşalım diye, tek tek yazmaya çalışıyorum...Becerebildiğim kadar ama...
Sevin demekle kalmayıp, onların bizim kardeşlerimiz olduğununu da, söyledi her zaman, bizim işimize gelmese de...Çünkü beyaz adamlar, çünkü bankacılar, serveti Tanrı edinenler, kentlerin efendileri "biz onlar ile aynı değiliz" dediler...Eski vakitlerde de, öyle diyorlardı, kendilerini yoksullar ile aynı görmeyenler...
Mesela Ebu-Cehil öyle demişti, Ebu-Lehep öyle demişti...Biz demişlerdi "şimdi biz" bu ayağı çıplaklar ile aynı mindere mi, oturacağız, aynı sofrada mı, yemek yiyeceğiz? Asla olmaz demişlerdi...
Şimdide öyle diyorlar kimileri...Şimdi biz, bu fakir bu yoksul, bu merdiven temizleyiciler ile, aynı mı tutulacağız? Ama yapacak bir şey yok, hepiniz aynısınız diyor Alemleri yoktan var eden, yani Allah...
Evet kardeşim, evet aziz insan...Hayat zalimdi çoğumuz için...Yol arkadaşı sandıklarımız da "sizinle olmaz" dediler ve gittiler...Kimisi daha çok kazanmaya, kimisi daha çok servetin sahibi olmaya, kimisi bankacı, kimisi holding sahibi filan oldular işte...Kimisi daha güzel evlere, daha pahalı mahallelere taşındılar, marka kişiler oldular kendilerine göre...
Ama biz, ama yoksul takımı, ama hüzün adamları, Allah'ın "burada beklemelisin" dediği yerde senin çıkıp gelmeni bekliyoruz...Çık gel, bende yollarda kaldım de, ben de terk edilenlerden oldum de, çık gel...
Çık gel birlikte yeni sözler edelim...Birlikte söz edelim aydınlıktan, birlikte taşıyalım yoksulların evlerine gidecek un çuvallarını omuzlarımızda...Gel aramızdaki buzlar çözülsün, gel insan sevinsin, bu topraklarda herkes sevinsin gel de...Yağmur deme fırtına deme, yola çık, ve yürü...Sen yürüdükçe daha çok aydınlanacak ülkenin yüzü...Çocuklar daha mutlu olacak her sabah sen yola çıkarsan...Seni yola düşmeni bekliyor bu ülkenin kadınları...Çocuklar senin yola çıkmanı bekliyor...
Ve kuşlar...Kuşlar dört gözle senin şehre geri dönmeni bekliyorlar...Bana bunu sana söylemek düşüyordu, söyledim işte...
Bekleniyor sun ülkenin her sokağında...Camilerde bekleniyor sun...Anlatabildim mi?
Çok selam ile kal...
Mehmet KAYA