Zamanın ruhu değişti...
Bir zamanlar belki akrabadan daha yakın komşularımız vardı.
“Akşam evdeyseniz babamlar gelecek Mehmet amca” diye kapıyı çalan çocuklar;
“Komşu huuu!... Evde kahve kalmamış sizde var mı?...” diye pencereden seslenen anneler;
Her sabah işe giderken sokakta karşılaştığı tanıdık tanımadık herkese “ Sabahı şerifleriniz hayır olsun…” ya da “Selamu Aleyküm…” diyen babalar;
Sokaklarda gürültüsünden şikâyet edilen çocuklar vardı.
Zamanın ruhu değişti…
Neredeyse mahallelerden daha büyük nüfusa sahip site ve apartmanlarda alt alta, üst üste yaşayan, fakat tıpkı o apartmanların beton duvarları gibi soğuk ve duygusuz, birbirini tanımayan, birbirinden habersiz (sözde) komşularımız var şimdi.
Aynı site ya da apartmanda, birbirimizin ne kederinden, ne de mutluluğundan haberdarız artık. Şimdi, üç rakamlı acil numaralara bağlı bir yardım anlayışımız var maalesef…
Hastan varsa 112,
Cenazen varsa 188,
Şikâyetin varsa 155.
……………………..
Başımız sıkışınca kapısını çalacağımız, sesimizi duyuracağımız komşuluklar nerede?..
Hâlbuki “ Komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözünün sahibi bir medeniyetin çocuklarıyız.
“ Cebrail bana komşu haklarını öyle anlattı ki, neredeyse komşuyu, komşuya varis yapacak sandım” buyuran bir Peygamberin (A.S.) ümmetiyiz. “ Komşusu kendisinden emin olmayan bizden değildir” , “Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir” buyuran bir Peygamberin…
Sabahları asansörde ya da kapıda karşılaştığımız komşumuza, adeta selam vermemek için başımızı çeviriyor veya mecburen 1 m. lik asansörde bir aradaysak, konuşmamak için “akıllı”(!) telefonumuzun ekranına gömüyoruz bakışlarımızı.
Bir birimizi tanımıyor ve tanımak istemiyoruz sanki.
Sonuç; komşuluk münasebetlerinde başlayan bu yabancılaşma, bu soğukluk ve kopuş toplumun her kesimine ve ilişkilerimizin her aşamasına yansıyor.
Gazetelerin 3 ncü sayfa haberlerine konu olacak hadiseler yaşanıyor çevremizde durmadan.
Oysa insan sosyal bir varlık. Herkes bilir ki, yalnızlık ve mutlak yeterlilik yalnız ALLAH’ a mahsus. Sosyal bir varlık olarak insanın her şeyden önce güvene, dostluğa, komşuluğa, sevgiye ve saygıya ihtiyacı var.
Birilerinin bu gidişe el atması, “dur” demesi lazım.
Aramızda “Selam” ı yaymamız, bir birimizin kapısını her vakit çalabilecek güveni tesis etmemiz lazım.
“Merhaba!..” bir selamdır mesela. Yerine göre “günaydın!..” ya da “ iyi akşamlar!..” da bir selamdır.
Ve Selam bir duadır, iyi dilekte bulunmaktır karşımızdaki için…
Selam bir paroladır “ benden sana bir zarar gelmez” anlamına gelen…
Selam ruha esenliktir insana güven duygusu veren.
O halde aramızda selamı yayalım.
Birbirimizden bu duayı esirgemeyelim.
Sosyal bütünlüğümüzü sağlamanın belki de ilk ve en önemli adımı bu olsa gerek…
Kendi Çocukluğumuzda yaşadığımız o güzel komşuluk örneklerini yeniden yaşayabilmek ve çocuklarımıza da örnek olacak bir komşuluk tesis edebilmek dileğiyle. Ves-Selam…