Sistemin bozukluğundan nemalananlar, hatta varlıklarını bu bozuk sisteme borçlu olanlar, değişimi asla istemezler.
Değişim; bozuk sistemin ürettiği sorunlardan beslenen nekrofili, ikiyüzlü, statükocu, yerel ve küresel oligarkların korkulu rüyasıdır.
Değişime karşı durmak, bu güruh için amansız bir ölüm kalım savaşıdır.
Son yıllarda yaşadığımız hemen hemen tüm sıkıntılar, üzerimize karabasan gibi çullanan tüm sorunlar, köklü bir değişimim doğum sancısından başka bir şey değildir.
Bu günlerde kulağımıza gelen her türlü iftira ve yalanın arka planında, bu doğumu düşüğe çevirme gayretleri var.
Görünen o ki, tüm yerel ve küresel güçler kendileri için ölümcül bu akıbeti engellemenin telaşı içindeler.
Küresel sermayenin finanse ettiği bir kısım uluslararası enstitülerin Türkiye masaları, Anadolu’da gerçekleşen bu köklü değişimin önünü kesmek için stratejik planlarını harekete geçirmiş durumdalar. Bu amaçla hangi yerel ve küresel yapının ne görevler üstleneceği belirlenmiş durumda.
Bu günlerde kamuoyuna yönelik yapılan açıklamalara ve bu açıklamalarda kullanılan dile baktığımızda, Türkiye’de bir kısım legal görünümlü illegal yapıların, bu küresel planın bir parçası olabilme telaş ve yarışı içerisinde olduklarını görüyoruz.
Daha önce Tunus’ta, Cezayir’de, Mısır’da, daha da öncesinde Ukrayna’da, Gürcistan’da yapılmak istenenler bu gün Türkiye için planlanmaktadır. Maalesef yeni bir “Gezi”, yeni bir 17/25 Aralık darbesi ya da yeni bir 15 Temmuz kalkışması için can atanlar var. Zira 150 yıllık küresel müesses nizam, Anadolu irfan ve ferasetiyle dağılmanın eşiğine gelmiş durumda.
Bu gün Türkiye’ye karşı başlatılan yeni bir sosyolojik savaş ile karşı karşıyayız. Türkiye’yi Mısır ve Ukrayna benzeri bir darbenin kucağına sürüklemek için başlatılmış bir savaş…
Küresel çıkar gruplarının yerli işbirlikçiler eliyle yürüttüğü, sosyal dinamiklerimizi ve bir arada yaşama irademizi hedef alan, sosyal bütünlüğümüzü tehdit eden bir savaş…
Anarşi ve kaostan; kandan ve gözyaşından beslenen, belirsizlik ve kırılganlık üzerine bina edilmiş sistemlerden iktidar devşiren küresel güçlerin, oligarşik yapıların kurguladığı bir savaş…
Bu savaş sosyolojik bir savaştır ve sosyolojik savaşla mücadelenin yöntemi yine sosyolojik temelli bir mücadele ile mümkündür.
Bu noktada her türlü ayrıştırıcı dil ve eylemden kaçınmaya, medeniyet içi tüm unsurlarımızı birbirine açmaya, bir biriyle kucaklaştırmaya ve aralarındaki mesafe ve engelleri ortadan kaldırmaya mecburuz. Aramıza ekilmek istenen nifak tohumlarını, bir arada yaşama irademizle söküp atmaya mecburuz.
Gönül coğrafyamızın sınırlarının eriştiği her yerde medeniyet içi unsurları birbirine kapatıp, bir biriyle savaştırarak 150 yıldır gemisini yürüten küresel sömürü sistemi artık karaya oturmuştur. Biz birlik olduğumuz, sosyal bütünlüğümüzü koruduğumuz sürece bu gemiyi yeniden yüzdüremeyecekler inşâAllah.
Eski Türkiye’de, anarşi ve terörle, istikrarsızlık ve kaosla bunu yapmaları mümkündü. Ama bu gün karşılarında, 28 Şubat’ın soğuğu, 15 Temmuz’un ateşiyle sınanmış ve ayağa kalkmış yeni ve güçlü bir Türkiye var.
Gönül coğrafyamızı sulh ve selamet yurduna; emniyet ve eman yurduna çevirme umudu ve duasıyla dimdik ayakta duran bir Türkiye…
Ve bizler yeni Türkiye’yi küresel güç odaklarına teslim etmeyeceğiz.
NOT:
(*) "Sosyolojik Savaş " kavramı ;
ASSAM ve ASDER üyelerimizden kıymetli ağabeyim Yazar Em.As.Hakim Yusuf ÇAĞLAYAN'ın aynı adlı kitabından esinlenerek kullanılmıştır.
"Sosyolojik Savaş" - Yusuf ÇAĞLAYAN
-Timaş Yay.