Son yılların belki de en çok kullanılan kavramlarından birisi “Sivil Toplum Kuruluşu” (STK) kavramı…
İngilizce “Non-Governmental Organization” (NGO) olarak ifade edilen kavram, yine Batı’dan tercüme edilmiş tanımıyla;
“Resmî kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan,
Politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi ve ikna faaliyetleri yürüten,
Üye ve çalışanlarını gönüllülük esasıyla alan,
Kâr amacı gütmeyen, gelirini bağışlar ve/veya üye aidatlarından sağlayan,
Oda, Sendika, Vakıf ve Dernek adı altında faaliyet gösteren kuruluşlar “ şeklinde ifade edilir.
Fakat son dönemlerde yaşadığımız tecrübe ve tartışmalardan ülkemizde STK’lar konusunda kafaların oldukça karışık olduğu anlaşılmakta. Maalesef bu gün kimin hangi açıdan baktığına göre değişen bir STK algısı ile karşı karşıyız. Sivillik, gönüllülük, kâr amacı gütmeme gibi özellikler göreceli olarak tartışılır bir hal almış durumda. STK’ lar gerçekten sivil mi? Ya da ne kadar sivil? Gönüllülük esası ne kadar geçerli? Kâr amacı gütmemek ne kadar gerçekçi? Bu ve bular gibi daha bir çok soru ve sorunla karşı karşıyayız.
Batı’nın sorun algısı ve sosyal yapısına göre tanımlanmış ve oradan olduğu gibi bizim sosyal yapımıza adapte edilmiş bir STK anlayışı, bu haliyle toplumsal sorunlarımızı çözmek şöyle dursun, kendisi toplumsal bir sorun haline dönüşmüştür. Nitekim, 15 Temmuz işgal girişimine kadar gelinen süreçte kimi STK’ların nasıl legal görünümlü illegal yapılara dönüştü(rüldü)ğüne birlikte şahit olduk. Şuarası bir gerçek ki, gömleğin düğmesi başta yanlış iliklenirse sonuna kadar yanlış iliklenmeye devam eder. Bir kavramın tanımı Batı menşeli sorun algısına göre yapılır ve sosyal hayatımıza dâhil edilirse, bizim toplumumuzun sorunlarını çözmek yerine kendisi sosyal bir sorun haline gelebilir.
Kendi lügatinde bizim anladığımız manada “gönül” kelimesinin karşılığı bile olmayan, hayata kapitalist bir anlayışla kâr-zarar hesabıyla bakan bir medeniyet bize gönüllülüğü ve kâr amacı gütmemeyi nasıl öğretebilir ki…
Her tutanın, tuttuğu uzva göre tanımını yaptığı göreceli bir kavram haline gelen STK anlayışıyla, gerçek anlamda gönüllü ve kâr amacı gütmeyen, sorun çözmeye odaklı teşekküller kurabilmek ne kadar mümkün?..
Gerçek gönüllülüğü gönül erbaplarının tanımladığı ve fiilen ortaya koyduğu bir vakıf medeniyetinin temsilcileri olarak bizler, neden Batı’dan gönüllülük öğrenelim ki? Kucağında bebesiyle ülkesine sığınan göçmen babaya çelme takan anlayış mı bize gönüllülüğü öğretecek?..
Hasılı, menşei itibariyle sorunlu bir STK tanımıyla toplumsal sorunlarımıza çözüm bulmamız pek mümkün görülmemekte.
Gönüller inşa etmek amacıyla çalışan bir kısım İslami cemaatlerin STK’laşmak suretiyle kendilerini gönül bilmez Batı’nın tanımları içerisine dâhil etmeleri, karşı karşıya olduğumuz ve öngördüğümüz bu toplumsal sorunların merkezine oturmaktadır. Bu sorunun şimdiden konuşulup, çözümü için derhal kafa yorulması gerekmektedir. Her konuda olduğu gibi STK’lar konusunda da kendimiz olmak; kendi medeniyet köklerimizden ilham alarak hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Sonuç olarak;
Devlet devletliğini, dernek dernekliğini, cemaat cemaatliğini yapmalı… Kendi medeniyet köklerimizden neşet eden bir ruhla toplumsal sorunlarımıza odaklanmalıyız. Toplumsal sorunlarımıza ancak bu şekilde çözüm bulabiliriz. Ves- Selam.