Devletin bu iradeye dayanarak belirlediği yeni güvenlik anlayışıyla iç ve dış tehdit tanımları kökten değiştirildi. “Milli Siyaset Belgesi” ve “ “Milli Askeri Stratejik Konsepti” yeniden kaleme alındı. Terörün tanımı yeniden yapıldı. Şiddete başvurmayan her türlü fikir suç olmaktan çıkarıldı. Devlet tüm kurumlarıyla dînî, etnik ve kültürel farklılıklarla arasına örülmüş tel örgüleri kaldırdı. Farklılıkları bir ayrışma ve çatışma gerekçesi değil, zenginlik ve kaynaşma vesilesi kılacak sosyal projeler üreterek yeni bir toplumsal inşa süreci başlattı.
Terörle mücadelede, bir yandan terör örgütlerine karşı askerî önlemler alırken, diğer yandan terörün finans kaynaklarını kurutmaya, terör bölgesinde yaşayan halkın ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlayacak projeler üretmeye başladı. Öte yandan dış politikada “komşularla sıfır sorun Politikası”nı hayata geçirdi. Şam’ın, İstanbul’un, Bağdat’ın, Tahran’ın kalbi birlikte çarpmaya başlamıştı. Millet, nesilden nesile aktarılan o öğrenilmiş çaresizlik prangalarından kurtuluyordu… Zira yeni güvenlik kültürü; sadece askerî temelli bir anlayışla değil, hem askerî, hem siyasi, hem ekonomik, hem sosyal anlamda yeniden inşa ediliyordu. Allah’ın bize kader olarak tayin ettiği jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel konumumuzun sağladığı tüm dinamiklerle yeniden ayağa kalkma özgüvenine kavuştuk.
TSK’deki yeniden yapılanma ve milli savunma sanayi projelerinin hayata geçmesi, İstanbul’a Üçüncü Hava Limanı, Üçüncü Boğaz Köprüsü, Kanal İstanbul ve Tarihi İpek Yolu projeleri;
Türk Akımı Enerji Boru Hattı, Nükleer Santral ve uluslararası telekomünikasyon altyapı projeleri ve bu günlerde hayata geçen Varlık Fonu Kanununu yeni güvenlik kültürünün ortaya koyduğu somut gelişmeler olarak değerlendirebiliriz.
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç ve hemen ardından başlayan Suriye krizi başta olmak üzere, son on beş yılda içte ve dışta yaşadığımız siyasi ve ekonomik tüm krizler -ki buna 16 Nisan referandumu öncesi başlayıp halen devam eden AB ülkeleri ile aramızdaki krizler de dâhil - Türkiye’nin bölgesel güç ve vizyonunun sınırlarını ve kapasitesini test etmiş ve bölgede oyun kurucu ülke olduğunu tüm dünyaya kabul ettirmiştir.(*) Türkiye bu başarısını, eski güvenlik ve tehdit algısının oluşturduğu siyasi, sosyal ve ekonomik prangalardan kurtulma iradesine borçludur.
Türkiye artık şu ya da bu eksenin etkisinde uydu bir devlet değil, kendi oluşturduğu “Merkez Anadolu Güvenlik Ekseni” nin tam ortasında oyun kurucu merkez bir devlettir. Ves-Selam…