Bismillahirrahmanirrahim
Halifelik nedir? Nasıl çalışır? Halifeyi kim seçer? Babadan oğla geçer mi? İslam aleminin yeniden bir halifeye ihtiyacı varmıdır?
Bütün bu soruların elbette cevabı vardır. Fakat teferruatına girilecek olursa, her biri bir makale mevzûsu olabilir.
Bu makalemizde sorulara kısaca cevap vererek tek makale olarak yazmaya çalışacağım.
Lügatta; birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, vekalet ve temsil etmek manalarına gelen hilafet, istilahta, Hazreti Peygamberden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Halife ise, terim olarak devlet başkanı için kullanılan ve İslâmî toplumların temsilcisine verilen isimdir.
Halifeyi kim seçer mevzûsuna gelince, İslam’da seçme ve seçilme meselesine genel olarak bakdığımızda, mezhebler arasında farklı fikirlerin ileri sürüldüğünü görüyoruz. Bu farklı fikirleri dallandırmadan, meseleyi Hulefâ-i Râşidin asrına havale ederek, özet olarak anlamaya çalışalım. Zira Peygamber Efendimiz’den (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sonra devlet başkanı olan Râşid Halifelerin sahabe olmaları ve sahabe döneminde görev yapmaları, onların davranışlarının İslam hukuku açısından delil olarak kabul edilmesine neden olmuştur.(1) Ve o devrin hukukçularının bu usüllere itiraz etmemesi, Hulefâ-i Râşidin devri uygulamalarının icmâ ile kabul edildiğini göstermektedir.(2)
Bu uygulamalar başlıca şu şekildedir;
1- Adaylık. Bu da;
a) Ya bir kişi veya birkaç kişi tarafından aday gösterilme şeklinde olmuştur. Mesela Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) ve Ebû Ubeyde bin Cerrah’ın (Radıyallahu Anh) Sakîfe çardağında bir ön seçim niteliğinde olan, Hazreti Ebû Bekir’e (Radıyallahu Anh) biat etmeleri gibi. Ve daha sonra Medine’deki 33 bin sahabenin Hazreti Ebû Bekir’in (Radıyallahu Anh) huzuruna gelerek ona biat edip, tebrik etmeleri, halifeye olan bağlılıklarını izhar etmekle beraber, ümmetin de ittifakı anlamına gelmektedir. Bu biat esnasında kadınların da bulunması ayriyeten konuşulması gereken bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.
b) Ya da İstihlaf dediğimiz, devlet başkanının yerine bir başka kişiyi aday göstermesi şeklinde olmuştur. Hazreti Ebû Bekir’in (Radıyallahu Anh) kendi yerine Hazreti Ömer’i (Radıyallahu Anh) istihlaf etmesi gibi.(3) Netice olarak burada da halk ile beraber seçkin sahabelerin biat’ı söz konusudur. Yani Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) Hazreti Ömer’i (Radıyallahu Anh) işaret etmiş, ümmet ise onu halife seçmiştir.
c) Veya müslümanların kendi aralarında seçtikleri şûrâ (meşveret heyeti)nin halife adayını belirlemesi şeklinde olmuştur. Hazreti Osman’ın (Radıyallahu Anh) halife seçilmesi bu şekilde olmuştur. Yani Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) 6 kişiyi aday göstermiştir, şûrâ heyeti ise Hazreti Osman’ın adaylığını öne çıkararak, ümmetin biat’ını ve birliğini koruyup muhafaza etmişlerdir.
1- Abdülkerim Zeydan el-Medhal li Dirâseti’ş-Şerîati’l-islâmiyye, Amman 1990 s:174-175
2- Abdürrezzak Senhuri, Fıkhu’l-Hilâfe ve Tatavuruha, Beyrut,2001,s:129
3- İbn-i Kuteybe 1/24 , Abdülkerim el-Hatib, el-Hilâfe ve’l-imame, Beyrut 1975.s:288