Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Bazılarına göre Laiklik; Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Ancak laikliğin tarifini anonim bilgilerden istifade ederek şöylece özetleyebiliriz;
Laiklik veya Laisizm (Fransızca: Laïcisme); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızcadan Türkçeye geçmiş olan “laik” sözcüğü, “din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk” anlamına gelen Latince “laicus” sözcüğünden gelmektedir. Roma döneminde din adamlarına “Clerici” din adamı olmayanlara da “Laici” adı veriliyordu. Aynı terimin İngilizce karşılığı ise Secularity olup, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması anlamına gelir. Latince bir kelime olan çağ anlamına gelen “saeculum” kelimesinden geçmiştir. Sekülerizm Türkçeye lâiklik, çağdaşlaşma veya dünyevileşme olarak üç farklı terimle çevrilebilmektedir. Fransa’da lâiklik için Laïcité (Laicisme) terimleri kullanılmaktadır. Kavramlar, her iki biçimde de cismi ve bilimsel olan ile soyut ve dinsel olanın birbirine karıştırılmamasını ifade etmektedirler.
Burada şekerli ve şekersiz çay muhabbetine girmek istemiyorum. Fakat laiklik adına şapka için kesilen başları göremeyen, ancak şeriat parmak kesecek diye yaygara kopararak meydanlarda “kahrolsun şeriat” diye bağıranlarla böğürenlerin birbirine karıştığı şu toplumda “anlayana sivri sinek saz” kabilinden laiklik adına söylenmesi gereken şeyler fazlasıyla söylendi, yazıldı ve çizildi.
Kendilerine “davul ve zurnanın az geldiği” tencere ve tavacıların meydanları doldurması ise iki şeye mebnîdir. Birincisi “kahrolsun şeriat” diye nara atanların cahil olabilecekleri söz konusudur. İkincisi ise düşmanlıkları, inatlarından kaynaklanmaktadır.
Cahil deyince Kâbe-i Muazzama'nın yanında “Ya Rabbi! Bizi şeriatçıların şerrinden koru.” diye duâ eden adam aklıma geliyor. Tıpkı “Ya Rabbi! Eğer bu (Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)) Senin tarafından hak (doğru bir peygamber) ise kafamıza semadan taş yağdır (da anlayalım) veya bize elem verici bir azab gönder (de anlayalım hak olduğunu).1 diyen Ebûcehil ve saz arkadaşlarının aklıma geldiği gibi.
Câsiye sûresinin 18. âyet-i kerimesinde Rabbimizin şeriat kelimesine vurgu yaptıkdan sonra, “Bilmeyenlerin hevâlarına tâbi olma.” buyurmasıyla, şeriatı kabul etmemenin sebeblerinden birisinin cehalet şıkkı olduğu anlaşılmaktadır.
İnad’a gelince, o da tedâvisi henüz bulunamamış olan aids hastalığı gibidir. Tefsir, hadis, akaid ve tasavvuf hususunda, inadı imanını perdelemiş olan münkirler ile de oturup kalkmamak lazımdır.
Oturma münkir ile yeme sancı, Pas alırsın paklamaz her kalaycı... (Devam edecek...)