Bismillahirrahmanirrahim
Cennet ve cehennemin ebedi olduğunu söyledikten sonra ''âmenne ama ebed kelimesinden ne anlıyoruz'' diyerek kendisine göre cennetin ve cehennemin ebedi olmadığını ispat etmek için bir çok ayeti yorumlayan tefsir profesörü hafız mehmed okuyan'ın, mutezile mezhebinin teaddüdü kudemâ meselesine atıfta bulunmasından ve gündeme getirdiği diğer meselelerden dolayı, yürüdüğü çizgiyi anlamakda zorlanmıyoruz.
Ayrıca, Kuran'ı, türkçe notlarından okurken bile yanlış okuyan ve ismini zikretmeye gerek duymadığımız bazı ehl-i ekran'ın televizyonlarda yaptığı konuşmalar, bu zevât'ın hep birbirlerini taklit ettiklerini ortaya koyuyor.
O zaman bir müslümanın evvela ehl-i sünnet akaidini iyi bilmesi lazımdır.
İtikadı sağlam olan bir müslümanın, Fazlurrahman'ın (d: 1919 ö: 1988) mirac hakkındaki '' tarihi bir kurgudan başka birşey değildir'' (2) sözünü kabul etmesi mümkün değildir.
Eserleri, Ankara üniversitesi ilahiyat fakültesi profesörleri tarafından türkçeye çevrilen ve yayımlanan, ayrıca Efendimiz (sav) hakkında yakışıksız sözleri ile beraber imam-ı Şafi'i gibi bir zata hadis şampiyonu diyen ve Rasulullahın ''kim benim demediğim şeyi bunu Peygamber dedi diyerek bana iftira ederse ateşte oturacağı yeri hazırlasın'' (3) hadis-i şerifine, uydurma hadis diyecek kadar cesur olan Fazlurrahman'ın, Rahman'ın fazlu keremi olmadığı âşikardır.
Fakat ne mutlu o Fazlurrahman'a ki ihsan eliaçık gibi bir takipçiye sahip. Şıracı bir şahit, her bozacıya nasib olmaz!
1838 ile 1897 yılları arasında yaşamış ve Mustafa islamoğlunun kendisini anlatırken sanki transa girdiği Cemaleddin Efgani'yi unutmamak lazımdır.
Masonluğu belgelerle sabit olan bu zatın şiiliğini gizlemek için iranlı değilde Efgani lakabını kabul ettiğini söyleyenlerin sözüne itibar edesim geliyor. Bunun sebebi ise, islamoğlunun tıpkı Ali şeriati'ye beslediği muhabbetini, Efganiyede beslemiş olmasıdır.
Ayrıca bu zatın din ve felsefe eğitimini ilerletmek için Irakta şia merkezi olan kerbela ve necef'de eğitildiğinide göz ardı etmemek lazımdır.
Sultan Abdülhamid'in yakın adamı Ebû l-Huda nın davetiyle istanbula gelen ve çenesinde başlayan boğaz kanseri sebebiyle 9 mart 1897 de vefat edip, nişantaşındaki şeyhler mezarlığına defnedilen bu zat, 1944 de Afkan hükümeti tarafından taleb edilmiş ve kâbil deki türbesine defnolmasıyla bu millet de Efgani'nin makberinden kurtulmuştur.
Evet kurtulmuştur ama Ali şeriati için ''üstadımız'' ve ''bizler onun öğrencileri sayılırız'' diyen islamoğluda keşke afkanistana veya iran'a gitseydi ne güzel olurdu! Devam edecek...