Bismillahirrahmanirrahim
38 harfden oluşan alfabesiyle tarih sahnesinde bir millet olarak yerini alan ermeniler, ms. 301 yılında aziz gregor'un öncülüğü ile hristiyanlığı kabul etmişlerdi. Ortodoks ve katolik dünyasıyla 451 yılında doktrin (inanç) bakımından yollarını ayıran ve ayrı bir mezheb olarak örgütlenen ermeniler, batı kaynakları tarafından gregoryan olarak anılırlar.
Yüzyıllardır topraklarımızda millet-i sâdıka (vatanına sadık bir millet) dediğimiz ermeniler, ne olduysa birden bire millet-i hâine olmaya karar vermişler ve beraber yiyip içip iş yaptıkları müslüman komşularını acımasızca katletmeye başlamışlardı. Tıpkı yakın tarihimizde boşnak müslümanların, dost zannettikleri sırplar tarafından haince bir soykırım ile acımasızca katledilmeye başlandıkları gibi.
100 yıl evvel bu topraklarda yaşanan acı olayların doğru olup olmadığınnın sağlamasını tarihçilerin yapması icab eder.
Tarihçi İlber Ortaylı'nın cuma cemaatine saldıran ermenilerle alakalı " Pekte sakin olmayan Türklerin buna nasıl sabrettiklerini anlayamadım " demesinden, bu milletin sabır sınırlarının hoyratça zorlandığını anlıyoruz.
Hadi diyelimki tarihçiler yalan söylüyor, o zaman bu günümüze bakalım. Yani soykırım'a (!) uğradığını iddia eden yavuz hırsız ermenilerin, Türklerin sabırlarını nasıl zorladıklarını, kendi kaynaklarından misaller vererek anlatalım.
Yıl 1992, yer Karabağ, Hocalı köyü... Rusların desteği ile ermeni imzalı bir facianın sergilendiği müslüman köyü... Gül kokan hocalıyı, barut ve kan kokan bir yer haline getiren ermeniler, 106 sı kadın, 63 ü çocuk, 70 ide yaşlı insan olan 613 (veya 1300) müslümanı katledip, 150 sinden halen haber alınamayan 1275 sivilide esir ederek hocalı kasabasını yeryüzünden sildiler.
Gülücüklerin feryada dönüştüğü kafkasların mahsun şehri karabağda sobalar yansada hocalı buz kesmişti.
26 Hocalı polisi ellerindeki basit tabancalarla karşı koydukları ermenilerin ağır silahları tarafından şehid edilirken, komşu bildikleri ermeniler, sivilleri katletmek için hazırlıklarını çoktan tamamlamışlardı.
Hakkında kırmızı bülten çıkarılar ermeni doktor Zori Balayan da onların arasındaydı. Daha sonra 1996 yılında yayımlanan " Ruhumuzun canlanması " adlı katabında yaptıkları rezilliklerin birkısmını şöyle anlatıyordu; " Ben ve haçatur ele geçirdiğimiz bir eve girdiğimizde şahit olduk. Askerlerimiz 13 yaşında bir türk (kız) çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Çocuk bağırıyordu, haçatur çocuğun sesini kesmek için annesinin kesilmiş döşünü azına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki çocuğun derisini yüzdük. Saate baktım türk çocuğu 7 dakika sonra öldü. Sonra çocuğun cesedini doğrayarak aynı soydan geldikleri köpeklerin önüne attık. Akşam aynı olaya üç kez daha şahit oldum. Türk çocuklarına yaptıklarımdan bahtiyarlık duyuyorum."
Ermeni mezaliminden kurtulmak için kaçan azeriler, kendilerini yalın ayak ormanın derinliklerine attıklarında sıfırın altında 20 derece soğukta ancak 300 kişi geçmeyi başarabilmişti gargar çayını. Devam edecek...