Vahiy iki kısımdır. Biri vahy-i sarihi (açık vahiy)’dir ki Rasul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselam onda sırf bir tercümandır, mübelliğ (telakki ettiği vahyi, lafız ve mana olarak olduğu gibi tebliğ eden)’dir. Müdahelesi (herhangi bir tasarrufu) yoktur. Kur’an ve bazı ehadis-i kudsiyye (kudsi hadisler) gibi.
İkinci kısım vahyi zımnidir. (kaynağı yine vahiy olan sünnetidir). Mucmel ve hülasası (özü ve manası itibariyle) vahye ve ilhama istinad eder (dayanır).
Fakat tafsilatı ve tasviratı (açıklaması ve ifadelendirilmesi) Rasuli Ekrem Aleyhissalatü vesselama aiddir.
O (Aleyhissalatü vesselam) vahiyden gelen mücmel hadiseyi (öz ve özet olarak kalbi mübareklerine gelen manaları, mesajları) tafsil ve tasvir eder. (icabettiği şekilde detaylı olarak açıklayıp ifadelendirir.)
Zat-ı Ahmediyye (S.A.V.) bazen yine ilhama ve vahye istinat edip beyan eder. (Allah Rasulünün (S.A.V.) kalbe gelen manaları açıklayıp ifadelendirmeside bazen yine vahye ve ilhama dayanır).
Veyahut kendi ferasetiyle (kendine has doğru anlayış ve kavrayışıyla beyan eder. Ve kendi ictihadıyla yaptığı tafsilat ve tasvirat (açıklama ve ifadelendirmeler) ya vazife-i risalet noktasında ulvi kuvve-i kudsiyye ile beyan eder.
(Ya peygamberlik vazifesinin gerektirdiği Allah’ın hususi yardımına mazhar olmanın bahşettiği kudsi bir kuvvet ve yüksek bir dirayetle kalbe gelen manaları beyan eder).
Veyahut örf ve adet (adetler) efkar-ı amme (umum halkın fikir ve anlayışlarının) seviyesine göre beşeriyeti (insan olması) noktasında beyan eder. (Zülfikar, 19. Mektup 6.
SELAM VE DUA İLE… ALLAHA EMANET OLUN…