Varlıkların üçüncü vazifesi: yaratılmışların sultanı olan insana hizmet etmektir. Ayet-i Kerimede mealen “ O (C.C.) yerde olanların tamamını sizin menfeatlarınıza hizmet etsinler diye yaratmış olandır” diye buyrulur.
Şeyh Sadi diyor ki: Ey insan unutma ki senin bir dilim ekmeği afiyetle yiyebilmen için güneş, ay ve yıldızlar, bulutlar ve yağmur müjdecisi rüzgarlar ve dahi hava, su ve toprak unsurları bir sene boyunca teşrik-i mesai edip müştereken çalışıyorlar. Gayet fedakarane bir surette sana hizmet ediyorlar. Sana ne oluyor ki her şeyi senin hizmetine koşturtan Cenab-ı Mevlaya şükür için bir saatini olsun beş vakit namaza ayırmaya yanaşmıyorsun.
Bak, gör ve düşün ki güneş bizi aydınlatan bir kandil ve küremizi ısıtan bir soba, yıldızlar hem gece karanlığında yolunu şaşırmışlara her taraftan görülebilen dev bir pusula, hem şair ve ressamlara ilham kaynağı, hem karanlıkları yırtan bir flaş görevini icra ediyorlar.
Bulutlar hem yaz mevsiminde güneş hareketine karşı dev bir şemsiye, hem aldığı bin bir şekil ve renk tonlarıyla şair ve ressamlara bitmez, tükenmez bir ilham kaynağı hem de yeryüzüne dökülmeye hazır dev bir sürahi görüntüsünde.
Rüzgarlarda hem o sürahiyi yeryüzüne döken bir el, hem döllenmeyi sağlayan bir bahçıvan, hem de yirmi dört saat mesai yapıp bir temizlik işçisi gibi insanı çevre kirliliğinden kurtaran bir fedai. Dağlar ise hem su deposu, hem nice kıymetli madenlerin yatakları, hem de yeryüzünün baskıları ve aksesuarlarıdır. Bir bilim adamı şöyle diyor: Eğer dağlar olmasaydı, insanoğlu değil gökdelenler inşa etmek, aralıksız devam edecek sarsıntılar sebebiyle bir çadır bile kuramazlardı.
Yine dikkat edelim ve düşünelim ki, dağlardaki, ovalardaki otlar, bitkiler; deve, sığır, koyun ve keçi gibi sağmal hayvanlar vasıtasıyla gayet güzel ve hoş bir gıda olan süt haline dönüşerek mide ve damaklarımızı şenlendiren şirin bir mamul vaziyetini alıyorlar.
Keza sebzeler, meyveler bulanık su içiyorlar, gübre ve toprak yiyorlar, bizlere gayet lezzetli ve şerbetli gıdaları takdim ediyorlar. Hulasai Kelam insan, saydığımız ve sayamadığımız hadsiz nimetlere mazhar edilerek şerefyab edilmiş. Bunların şükrünü eda ettiği takdirde de ebedi nimetlere sonsuz saadet ve bahtiyarlıklara namzet kılınmış. Bu durumda insana düşen vazife, kendisini yaratana gönül dolusu şükretmekten ve iyi ki insan olarak varlık sahasına getirilmişim diye kendisine bahşedilen muazzam bahtiyarlığı başgöz üstüne diyerek kabul etmekten başka bir şey değildir.
Değerli okuyucularımız üç bölümden oluşan “İKİ SORU İKİ CEVAP” konumuzu da Allah’ın izni ile bitirdik. Bir başka konu ile buluşmak dileği ile…
Allah’a emanet olun, selam ve dua ile…