Aziz, Allahü tealanın mutlak galebe sahibi olması, kudretinin sonu ve sınırı bulunmaması, dilediği herşeyi yapmaya kadir ve muktedir olması demektir.
Hakimde her işinin hikmete karin olması, hikmetsiz bir iş ve ictatının bulunmaması olmasına izin verdiği her olay ve oluşumda da bilinir bilinmez çok hikmetler, güzellikler ve maslahatlar bulunuyor olması demektir.
Şimdi buna göre varsayalım ki çok dramatik bir hadiseyle karşılaştık, duyduk veya böyle bir dramadan haberdar olduk diyelim ki korkunç bir deprem hadisesi binbir çeşit acı ve ıstırabı beraberinde getiren bir facia.
Bu hadiseyi herkes, olayın kendisi olarak değerlendirip çeşitli yargı ve yorumlarda bulunurken yani olaya Hz. Üstadın ifadesiyle manayı ismiyle bakarken aklını kullanan bir mü’min hemen, Allah hem aziz hem hakimdir, diyecek. Allah herşeye kadir.
Herşey onun emriyle ve izniyle olur. Onun müsaade etmediği şey asla vukua gelmez. Vukuatın olmasına izin verdiğine göre bunun çok hikmetleri var demektir. Çünkü Allah sonsuz hikmet sahibi, hikmetsiz iş yapmaz.
Aynı zamanda o, sonsuz rahmet sahibi kullarına karşı çok lütufkar ve merhametlidir. Acıklı hadiselerde bile onun rahmeti görülür, inayeti hissedilir. Bütün bu hakikatler biraraya getirilerek olaya bakıldığı zaman, en acıklı hadiselerde bile nice hikmetler, pekçok manevi kazançlar ve uhrevi mükatatlar olduğu kolaylıkla anlaşılır.
Nitekim büyük zayiata neden olan söz konusu deprem olayının Ahirete bakan cihetine baktığımız zaman nice güzelliklerle karşı karşıya geldiğimizi görürüz. Şöyle ki; enkaz altında kalarak ölen ehl-i imanın şehit olarak ahirete gitmiş olacakları rivayetlerle sabittir. Nasıl olsa veda edip gideceğimiz şu fani dünyadan şehit hüviyetiyle asli vatana intikal etmek büyük bir bahtiyarlığın taa kendisi değil midir?