Şimdi Şeytanın insana musallat edilmesindeki hikmet ve musallatlara bir göz atalım:
Bir kere şeytan ile mücahede etmek, yakapaça olmak neticesinde insan, ruhen ve fikren ilerlemiş, manen Allah’a yaklaşma imkanı yakalamış ve kemalat yollarında terakki ederek Mevlayı Mütealin va’dettiği sayısız nimetlere, sonsuz ve sınırsız mükafatlara namzet hale gelebilmiştir. Gerçi şeytanın saptırması sonucu pek çok insan yoldan çıkıp cehennemi boyluyor. Fakat bu insanların kendi gafletlerinin ve yanlış tercihlerinin bir neticesi oluyor.
Şeytana insanı saptırma vazifesinin verilmesi, bir bakıma ateşin yaratılması gibidir. Ateşin faydasıda var, zararı da. Faydası çok, zararı az. Zararda tamamen insanın kendi suistimaline bağlı. İnsana zarardan korunabilmesi için akıl ve irade verilmişken o tutarda terbiyesizlik ederek zarara düşerse bu zarar kişinin kendisine ait cüz’i bir zarar olur. Bazı kimselerin tedbirsizlik sebebiyle zarar görmesi ateşin genel anlamda faydalı olmasına engel teşkil etmez. Evet! İnsan yemeğini pişiren ateşe tutarda elini sokarsa elbette zarar görür. Bu kuş beyinli zarar gördü diye ateşin zararlı olduğunu söylemek kimsenin aklına bile gelmez.
Motorlu taşıtlar içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Bazı kimseler trafik kurallarına uymadıkları için kazalar oluyor; nice zararlara ve acıklı zayiatlara kapı açılıyor. Buna bakarak motorlu taşıtların insanlık için zararlı olduğunu söylemek mümkünmüdür! Bir adam yağmurlu havada şemsiyesiz, yazlık elbiseyle dışarı çıksa; sonra da üşütüp hasta olsa, o adam hasta oldu, yağmurdan zarar gördü diye atalarımızın sayısız faydalarına bakarak rahmet adını verdikleri yağmura zararlıdır demek bar-ı akıl mıdır? Keza bazı insanlar cinayet aleti olarak kullanıyor diye kurbanımızı kesen, meyvelerimizi soyup sebzelerimizi doğrayan bıçağı kötülemek hak ve adalete sığarmı?
Bunun gibi şeytan ile mücahede sayesinde manen yükselmiş öyle maneviyat kahramanları vardır ki insanlık semasının parlak birer yıldızı olarak ışık saçıp durmuşlar, insanlığın şerefine şeref katmışlardır. Şeytana kanıp yoldan çıkanlara gelince onların zararı kendilerine ait olup insanlığın umumi şerefine zarar getirmez. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu gerçeği şöyle bir misalle gayet güzel tavzih ediyor. Bahçeye 100 tane çekirdek dikilse, bunlardan doksandokuz (99) tanesi çürüyüp bir tanesi meyvedar bir ağaç olsa; bu meyveli ağaç çürüyüp giden çekirdeklerin verdiği zarar ve ziyanı hiç mesabesine indirir. Bunun gibi şeytanı hep eliboş çevirip perişan eden insanlar arasından öyle yıldız şahsiyetler zuhur etmiştir ki şeytanın oyuncağı olma gönüllüsü binlerce insanın çukura yuvarlanmasındaki zarar ve ziyanı hiç mesabesine indirmişlerdir.
Evet! Hiç zararsız kar ve kazanç olmaz. Kazanç olan yer de zarar, az da olsa mutlaka olacaktır. Atalarımız “ Kar ile zarar beraber gezerler” diyerek bu gerçeği çok güzel formüle etmişlerdir. Zarar göze alınmazsa kar elde edilmez. Ve çok kazanç için az zararı almayan hiçbir aklı başında insan düşünülemez. Esasen az bir zarar yüzünden çok kazancı terketmek hakkaniyete aykırıdır. Binaenaleyh nefis ve şeytanla vuruşmak sayesinde insan, meleklerden üstün mertebelere kanatlanıp uzanacaksa, bu gafiller zarar görecek diye şeytanın insana tasallutuna müsaade edilmemesi hikmet ve adalete aykırı düşerdi. O halde şeytanın, şeytani vazifesini icra etmesine onay verilmiş olması hakkaniyetin gereği, adaletin iktizası, hikmet ve maslahatın ta kendisi olmuştur. (Devamı haftaya…)
Selam ve dua ile…