Nimete gerçek manada şükür, başlıca şu üç şartın yerine gelmesiyle, getirilmesiyle ile gerçekleşir.
1- Doğrudan doğruya nimeti göndereni (Hakk Teala’yı bilmek ve düşünmek; mesela insanların tebessümünü bile Cenab-ı Hakk'ın teveccühü şahanesi olarak düşünüp o gülümsemeyi şükre vesile yapmak.
2- Nimete bizzat kendisinin de ne kadar muhtaç olduğunu ciddi şekilde düşünmek, o ihtiyacı yüreğinde kuvvetle hissetmek.
3- Nimetlerin kadrini, kıymetini takdir etmek; ilk bakışta basit görülen nimetlerin dahi çok değerli ve çok önemli ihtiyacata cevap verecek özellikte olduğunu düşünmek.) İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç hakiki ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. (Ramazan orucu, insana hakiki şükür kapısının anahtarını elde ettirir. Kişi o anahtarla kapıyı açar ve gerçek, halis hakiki şükre merhaba der.)
Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakiki açlık hissetmedikleri zaman çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor (anlamıyor). Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara hususen zengin olsa ondaki derece-i nimet (insanın hakikatte ona ne kadar muhtaç olduğu) anlaşılmıyor.
Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek bir müminin nazarında çok kıymetdar bir nimeti ilahi olduğunu kuvve-i zaikası (tat alma duygusu) şehadet eder (hatırlatır). Padişahtan ta en fukaraya kadar herkes Ramazan'ı Şerifte o nimetlerin kıymetini anlamakla bir şükrü maneviye mazhar olur. (Gerçek şükrün dinamiklerinden biri ve belki en önemlisi nimetin değerini bilmektir.
Değeri bilinmeyen bir nimetin şükrü de söz konusu olmaz. Nimetin değerini anlamakta ona olan ihtiyacını fark etmekle olur. işte Ramazan orucu, mecburi açlığın sevkiyle nimete olan ihtiyacını bihakkın fark etmeye, bu fark etme değerini anlamaya, bu anlayışta hakiki ve halis şükre ehli iman-ı kanatlandırır.
Hem gündüzdeki memnuiyeti (yemeklerden men edilmiş olması) cihetiyle o nimetler benim mülkün değil, ben bunların tenavülün de (bunlardan istifade etmede) hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’amıdır. (Başkasının yani yüce Allah'ın lütufen ve merhameten gönderdiği nimetleridir.)
Onun emrini bekliyorum diye nimeti nimet bilir. Bir şükr-ü manevi eder (hakiki halis şükre açılan kapılardan biride nimeti vereni ve göndereni düşünmektir. İşte Ramazan orucu Allah'ın takdir ettiği iftar vaktine kadar insanın yemekten içmekten alıkoyması ciheti ile nimetlerin gerçek sahibini düşünmeye ve bu düşünce de gerçek şükre vesile olur. Selam ve dua ile