Kur’an-ı Kerim, her müminin her daim bir yaşam kitabı olarak kabul edip her bakımdan hakkını vermesi gereken bir Kitab-ı İlahidir. Müslümanın anayasası, rehberi, kılavuzu, yol göstericisi, her zaman ve her halükarda mutlak ve değişmez ilk başvuru kitabıdır.
İbadet ve taatta, dilimize vird edinmede, ahiret kazancı tedarik etmede, hayatımızı dizayn etmede, davranışlarımızı şekillendirmede, düşünce ve tasavvurlarımızı biçimlendirmede, ruh dünyamızı tanvir edip ışıl ışıl hale getirmede, ruhen ve fikren olgunlaşmada asla değişmeyen ilk müracaatğahımızdır.
Mevlay-ı müteal “Biz Kur’an-ı anlayasınız diye gönderdik” buyuruyor. İmam-ı Gazali'nin dediği gibi dil Kur’an-ı okumalı, akıl onu kalbe tercüme etmelidir. Kalp mütercim manaları idrak etmeli, azalarda kalbin idrak ettiği (kavradığı) mana ve mesajlara göre hareket etmelidir.
Kur’an-ı Kerim'in her yönüyle hakkını vermek için Ramazan-ı Şerif ayının özellikle fırsat bilmeli, gayretimizi en üst seviyeye çıkararak bize sunulmuş fırsatları değerlendirmeliyiz. Ramazan'daki bu gayretimizi ömür boyu devam ettirme kararlılığını da vakit geçirmekten kendimize kabul ettirmeliyiz. Ramazan-ı Şerif'in nasıl Kur'an ayı olduğunu birde altıncı nükteden okuyup görelim.
Altıncı Nükte: Ramazan-ı Şerifin sıyâmı (Ramazan orucu), Kur'ân-ı Hakîm’in nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerifte Kur'ân-ı Hakîm’in en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki;
Kur'ân-ı Hakîm(bütün hüküm ve öğretileri yerli yerinde olan Kur’an-ı Azimüşşan) madem şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş (inmiş). O Kur'ân'ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile, o semâvî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için (Kur’an-ı Azimüşşanın içerdiği semavi hitapları ve ilahi öğretileri güzel bir şekilde karşılamak için) Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcât-ı süfliyesinden (basit ve bayağı ihtiyaçlardan) ve mâlâyâniyat hâlâttan tecerrüt(gereksiz hal ve meşguliyetlerden uzaklaşıp) ve eklü şürbün(yeme içme gibi meşgalelerin) terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur'ân'ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitâbât-ı İlâhiyeyi(yüce Allah’ın hitaplarını) güya geldiği ân-ı nüzulünde(nazil olduğu vakit esnasında) dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekrem’den (a.s.m) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrail'den (a.s) belki Mütekellim-i Ezelîden (Cenab-ı Hakk’tan) dinliyor gibi bir kudsî hâlete(temiz, yüksek ve manevi hal ve keyfiyetlerle iç içe bulunmak gibi kudsi bir halete) mazhar olur(kavuşur).
Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'ân'ın hikmet-i nüzulünü(Kur’an’ın nüzulündeki gerçek sebep ve hikmetleri) bir derece göstermektir.(Yüce Allah “biz Kur’an’ı anlayasınız diye gönderdik.” Buyuruyor. Onun nüzulündeki asıl maksat içerdiği mana ve mesajların kavranması ve yaşanmasıdır. İşte onu bizzat Resul-i Ekremden (s.a.v) veya Hz.Cebrail’den (a.s) veya Cenab-ı Hakk’tan dinliyor gibi bir halette okumak, Kur’an’ın asıl iniş maksadını tebarüz ettirmede önemli bir faktördür.”
Evet, Ramazan-ı Şerifte güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin(büyük yeryüzü mescidinin) köşelerinde o Kur'ân'ı, o hitab-ı semâvîyi arzlılara işittiriyorlar(yeryüzünde meskun olan insan ve cin taifelerine). Her Ramazan, (Ramazan ayı, kendisinde Kur'ân'ın indirildiği aydır. “Bakara Sûresi, 2:185”) âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor;(Ramazan Kur'ân ayı olduğunu ispat ediyor.) O cemaat-i uzmânın(muazzam İslam cemaatinin) sair efratları(Kur’an-ı bizzat okuyanlar dışandaki bireyleri), bazıları huşû ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri kendi kendine okurlar.
Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin(hep basit ve aşağılık şeylerin peşinde koşan adi nefsin) hevesâtına(boş isteklerine tâbi olup, oruç tutmayarak) yemek içmekle o vaziyet-i nuranîden çıkmak(yemek içmek gibi adi, basit ve değersiz meşgalelere dalarak o nurani atmosferden,en ayrılmak) ne kadar çirkinse ve o mesciddeki cemaatin mânevî nefretine ne kadar hedef ise, öyle de, Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyâma(oruç tutanlara muhalefet edenler de o derece umum o âlem-i İslâmın mânevî nefretine ve tahkirine(hor ve hakir görmesine) hedeftir.
Selam ve dua ile…