Süreyya SALTIK

Süreyya SALTIK


ORUÇ TUT, NEFSE HADDİNİ BİLDİR

09 Haziran 2017 - 00:04

İnsanın yapısında bulunan nefs-i emmâre, Elmalılı Hamdi Yazır merhumun da ifade ettiği gibi tam anlamıyla bir kötülük kumandanıdır. Eğer anlayacağı dilden haddi bildirilmezse insan için en büyük baş belası olmaya devam eder gider. Oruç ibadeti, nefsi dize getirmenin en etkili yol ve çarelerinden biridir. Bunun nasıl olduğunu da beşinci nükteden okuyup görelim.

Beşinci Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına (ahlakın güzelleşmesine) ve serkeşâne (başıboş) muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

Nefs-i insaniye gafletle (gerçekleri unutma ve devrede hazır bulundurmama sebebiyle) kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez (gaflet sebebiyle kararan gönül dünyası insanın, doğasında var olan nihayet derecedeki vaziyetini, mutlak surette her hususta Rabb-i Rahimine muhtaç olduğunu ve dahi pek çok ve çeşitli kusurlarla ma’lul olduğunu görmesine engel oluyor) ve görmek istemez.

Hem ne kadar zayıf ve zevâle (ölüme) maruz ve (her an çeşitli) musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur, dağılır et ve kemikten ibaret (bir varlık) olduğunu düşünmez. Adeta (kırılmaz bozulmaz gayet sağlam bir maden olan) polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtâne, (hiç ölmeyecekmişcesine) kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır.

Şedit bir hırs ve tamahla (şiddetli bir hırs ve açgözlülük ile) ve şiddetli alâka ve muhabbetle dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli (fayda umduğu) şeylere bağlanır. Hem kendini kemâl-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini (hayatın kaçınılmaz sonu ve ahirette ne olacağını) düşünmez; ahlâk-ı seyyie (her türlü kötü huyu ve alışkanlıkların cenderesinde) içinde yuvarlanır. (gider)

İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve mütemerridlere,( en inadcı ve gafil kimselere dahi) zaafını ve aczini ve fakrını (ne kadar aciz zayıf ve sermayesiz) ihsas (hatırlatıyor) ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar.

Zayıf vücudu ne derece çürük olduğunu (her an çökmeye ve görüşmeye müsait bir yapıda olduğunu) hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk (anlar) eder. Nefsin Firavunluğunu bırakıp, kemâl-i acz ve fakr ile (aciz ve muhtaç olduğunu kâmil manada anlamış olarak) dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya (Allah'ın yüce Dergâhına sığınmaya) bir arzu hisseder.

Bir şükr-ü mânevî eliyle (aczini ve muhtaçlığını tam olarak anlamanın beraberinde getirdiği manevi bir şükür ile eliyle) rahmet kapısını çalmaya hazırlanır. Eğer (bütün btün) gaflet kalbini bozmamışsa!
Selam ve dua ile

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum