(Sekizinci nüktenin devamı) Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var.(Sindirim sistemini oluşturan bütün organlar mide fabrikasının hademeleri mesabesindedirler) Hem onunla (mide ile) alâkadâr çok cihâzât-ı insaniye var. (Mide fabrikasının çalışmasını tamamlayan ve sindirim olayının nihai hedefe ulaşmasında görev üstlenmiş birçok organ var.) Nefis (İnsan varlığı) eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında ta‘tîl-i eşgāl etmezse, (Ayın gündüz vaktinde yeme-içme gibi ihtiyaçlara ara verilip sistem dinlendirilmezse) o fabrikanın hademelerinin ve o cihâzâtın (sindirim sistemine bağlı cihazların, kendilerine has) hususî ibâdetlerini onlara unutturur. (Yeme-içme fiilleri ve bunların sindirilmesi için devamlı çalışmak zorunda kalan sindirim organları kendilerine has ibadet ve zikre vakit bulamazlar, zamanla bütün bütün bu asli vazifelerini unutabilirler. Neticede insani kimliklerini yitirmeye doğru süratle yol alırlar neûzübillah) Kendiyle meşgul eder.
(Bencilane bir halet ve keyfiyet ile iç içe olur.) Tahakkümü altında bırakır. O sâir cihâzât-ı insaniyeyi de, o ma‘nevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder.(karıştırır) Nazar-ı dikkatlerini dâimâ celb eder. Ulvî vazîfelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyâzete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar. (İnsanın en mühim ve en başta gelen vazifesi manen ve ruhen olgunlaşmaktır. Bu hedefe giden yolda ilerlemenin en etkili ve en olmazsa olmaz dinamiklerinden biri de az yemek ve içmek ve dahi nefsin isteklerini değil, hoşlanmadıkları yapmayı prensip edinmektir. Nitekim evliyalık yoluna girip bu yolculuğu -biiznillah- başarıyla tamamlayanlar; yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi nefsin hoşuna giden şeyleri mümkün mertebe en aza indirgemekle bu başarıyı elde etmişlerdir ki az uyumak ve az konuşmayı başarmak da esasen az yiyip-içmeye büyük ölçüde bağlıdır. Yani manen ilerleyip ruhen olgunlaşmanın yolu, az yemek ve içmekten geçer vesselam) Fakat Ramazân-ı Şerîf orucuyla, o fabrikanın hademeleri (Dil, karaciğer, bağırsak, böbrek ve benzeri organlar) anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar.
Ve sâir cihâzât, (Sindirim sistemine bağlı organlar) o fabrikanın süflî (insanı alçaltan) eğlencelerine bedel, Ramazân-ı Şerîf’de melekî ve rûhânî (yücelik vasfı taşıyan) eğlencelerde telezzüz ederler.(Sindirim sürecinde görev yapan organlar, Ramazan'ı Şerif sayesinde manevi haz ve lezzetlerden de hissiyab olurlar) Nazarlarını onlara (yüce gayeler, ulvi manalara) dikerler. Onun içindir ki, Ramazân-ı Şerîf’de mü’minler derecâtına göre ayrı ayrı nûrlara, feyizlere, ma‘nevî sürûrlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübârek ayda oruc vâsıtasıyla çok terakkıyât ve tefeyyüzleri vardır. (Az çok bilinçli olarak eda edilen Ramazan orucu ehl-i imana derecesine göre çok manevi güzellikler, ruhi gelişmeler ve fikri olgunlaşmalar elde ettirir.) Midenin ağlamasına rağmen, onlar ma‘sûmâne gülüyorlar (Mide alışkanlıkları yerine gelmediği için sıkılıp ağlıyor. Ama diğer organlar açlık nedeniyle asli vazifeleri olan zikir ve ibadetlerden de hissiyab olabildiklerinden dolayı, yaşadıkları gerçek mutluluğu masumane ve haklı gülmeleri ile ifade ediyorlar.)