Namazı emreden bütün Ayet-i Kerimeler, ikâme lafzıyla namazı emreder. İkâme ise doğrultmak, dosdoğru yapmak, hakkıyla yerine getirmek manalarına gelir. Namazı ikâme ediniz demekte, onu dosdoğru olarak kılınız, namaza dair bildiğiniz bütün malumatı namazınıza yansıtarak namazınızı eda ediniz demektir. Namazı ikâmenin başka bir deyişle muhafaza etmenin dört esası yerine getirmekle gerçekleşmiş olacağını da kaynaklarımızda görmekteyiz. Bunlar 1- Vaktinde kılmak, 2- Devamlı kılmak, 3- Tâ’dili erkan'a riayet etmek (acele etmeden yavaş yavaş kılmak), 4- Huzur ve huşu halini yakalamaya çalışarak kılmak. (İşârâtü’l İ’caz sayfa: 38) Bu dört esas ne kadar yerine gelirse namaz o nispette muhafaza edilmiş olacaktır.
Yüce Allah(c.c) bir başka Ayet-i Kerimede “Sakın gafillerden olma” buyuruyor. Namazda gaflet hali arız oldukça bu Ayet-i Kerimeyi hatırlayıp kulaklarda çınlatmak, gaflet bulutlarını dağıtmada kâfi ve vafi olacaktır. İnşaallah
Kuran-ı Kerim'in ilk akla görünen sarih manalarından başka bir de daha derin ve geniş düşünüldüğünde akla gözüken işâri manaları vardır. Hatta işâri tefsir vasfında işâri manalara ağırlık olarak yer verilen tefsirler, özellikle mutasavvıf âlimler tarafından yazılmıştır. İşâri manalara bir örnek verecek olursak; mesela İmam-ı Gazali'nin İhyasında geçiyor. Diyor ki hazret “Ayet-i Kerimede ‘Sarhoş olduğu zaman namaza yaklaşmayın.’ Buyuruyor. Buradaki sarhoş ifadesini okuduklarından haberin olmayacak derecede gaflet içinde namazı kılanlara teşmil edebiliriz. Yani koyu gaflet içinde namaz kılanlarda mezkûr Ayet-i Kerimenin nehyine ve uyarısına muhatap olmak durumundadır. Binaenaleyh gaflet içinde olan kişi kendisini mezkûr Ayet-i Kerimenin uyarısını muhatap tutarak gaflet haliyle yaka paça olmaya yol bulmalıdır.” Bu suretle Ayet-i Kerimelerin istifade sahası olabildiğince geniş tutulmuş, dolayısıyla Kur’an-ı Kerim'den daha fazla feyizlemeye de kapı açılmış olur.
Bir başka Ayet-i Kerime şöyledir. Emniyet (güven) haline eriştiğiniz zaman Allah'ın size öğrettiği şekilde onu zikredin.” Yani korkulu hallerde ruhsatlardan istifade ederek nasıl kılabiliyorsanız öyle kılın. Ama güven ortamına kavuştuğumuz zaman ruhsatlara kapıları kapayın. Güven içinde olmanın bir şüküranesi olarak Allah'ın size öğrettiği bütün bilgileri namaza uyarlayarak o vecih ile namazı eda edin. Bu suretle hem Allah'ın lütfettiği ilim nimetine şükretmiş, hem de güven içinde olmanın şükrünü yerine getirmiş olursunuz. Güven içinde olmak ne büyük nimet. Nice insanlar bu muazzam nimetten mahrum, daimi bir tedirginlik içinde hayatını idame ettirmek durumundadır. Mesela artıçı depremlerin devam ettiği bir ortamı düşünelim. O şartlarda yaşayan insanların psikolojisini gözlerimizin önüne getirelim. Güven içinde olmanın ne büyük bir nimet olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Onun için Kureyş Suresinde “Sizi açlıktan doyuran ve korku veren şeylerden muhafaza eden Kabe'nin Rabbine kulluk edin” buyruluyor ki korkulardan emin olmak nimeti açlık eleminden kurtulup tokluk lezzetine kavuşturulma nimetiyle bir tutuluyor.
Hadis-i Şerif'te “Bir kimsenin bir günlük yiyeceği varsa, güven içinde yaşıyorsa ve ben müslümanlardanım diyorsa o kimseye dünyanın tamamı verilmiş gibi olur” buyruluyor. Bu Hadis-i Şerif'te güven ortamında olmanın insanın mutlu ve huzurlu bir yaşam bulmasında ne kadar önemli bir faktör olduğu nazarlara verilmiş olmaktadır. İşte Allah-u Teâla güven içinde olduğunuz zaman namaza dair bildiğiniz bütün gerçekleri namazlarınıza uyarlayın ki gerçek bir şükürle Allah'ın bu güven içinde bulundurma nimetine şükretmiş olsanız diye bizi aydınlatıyor. (Devam edecek…)
Selam ve dua ile.