Değerli kâriler, bunları niçin aktarıp nazarlara verdik. Bu seviyeleri yakalamak izleri için imkânsız değil, ama oldukça zor. Ancak şu var ki bu üst düzey örnekleri nefse hatırlatmak, nefsi kendine getirebilir ve nefis kendisine hatırlatılan gerçekleri kabul etmeye daha hazır hale gelebilir. Şimdi bu rivayet faslından sonra kısmen Dirayet fazla geçerek, âcizane bazı tecrübelerimizde dile getirerek huzur ve huşu içinde namazı eda edebilmenin yol ve yöntemlerini bir bakış yapalım.
Namazda huzurun yakalanması için öncelikle gaflet halinin ve gaflete yol veren sebeplerin bertaraf edilmesi gerekir. Namazda, kalp ve gönül dünyamızı ne kadar namaz için boşaltabilirsek namazda huzur ve huşu halini yakalama şansımız o kadar yükselir. Unutmayalım ki kalp havuzuna başlıca iki kanaldan, huzuru bozan aykırı düşünce ve hatıralar akın ederler. Bir mazi (geçmiş zaman) cihetinden akın eden hatıralar, diğeri gelecek cihetinden hücum eden endişeler ve benzeri düşünceler. Namazda da nefis ve şeytan ikilisinin faaliyetlerini arttırmaları sebebiyle bu düşünce ve hatıra akınları adeta sular seller haline gelip namazda huzur ve huşu halinin oluşmasına imkân verdirmezler. Bu nedenle ilk yapılacak şey, bu akınları ve bu akıntıları durdurup iş dünyamızı olabildiğince boş bulundurmaktadır.
Zira iç dünyası, gönül âlemini namaz dışı düşünce ve hatıralardan temizlemedikçe orada namaza ait mana ve mesajların oluşmasını bekleyemeyiz. Bunun için kalbi koruma altına almalıyız. Nasıl olacağız. Geçmişten gelen hatıralar akınına karşı şu Ayeti Kerimenin sağlayacağı manevi güç ve bilinci kalbimizin maziye açılan kapısına muhafız olarak yerleştirmeliyiz. Ayeti Kerime mealen şöyle: “Yeryüzünde ve nefislerinizde başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki mutlaka onu yaratmamızdan (başınıza gelmezden) önce bir kitapta (levhi mahfuzda, kaderde) yazılı olmasın. Şüphesiz ki bu Allah'a göre çok kolaydır. (Bu böyledir) Ta ki elinizden gidene üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği ile (fazla sevinip) şımarmayınız. Çünkü Allah kendini beğenen ve çok övünen hiç kimseyi sevmez. (Hadid suresi: 22 – 23)
Ayeti Kerime bize mesajı veriyor. Geçen geçmiştir, onu hâlihazıra taşıyıp, hâlihazırı yok yere meşgul etmenin hiçbir mantığı yoktur. Geçmişin takıntılarından kurtul ki önündeki işe daha iyi yoğunlaşabilirsin ve yapman gereken işi en sağlam ve en sağlıklı şekilde yapabilirsin. Namaza gelince “Allah'ı zikretmek (namaz) Elbette en büyüktür.” Ayeti Kerimesinin uyanınca namaz aklımıza gelmesi muhtemel her şeyden daha üstündür ve daha kıymetlidir. O halde namazda, namaza ait düşünceler dışında hiçbir düşünceye geçit vermemelidir. Unutmamalı ki namaza ait düşünceler Hz Üstadın ifadesiyle elmas gibi çok kıymettardır. Namaz dışı düşünceler ise kırılmaya mahkûm cam şişeler mesabesindedirler. Binaenaleyh namazda namaz dışı düşüncelere yer vermek, kırılmaya mahkûm cam şişeleri kırılması asla söz konusu olmayan elmas madenine tercih etmek gibi akıldışı bir tercihtir.
İkincisi: İstikbal (gelecek) cihetinden gelen endişeler, geleceğe dönük hesaplar, kitaplar, planlar, programlar, tasavvur ve tasarımlar namazda huşu halini yakalamaya engel olurlar. Buna karşı şu Ayeti Kerimenin sağladığı manevi güç ve bilinci, kalbin geleceğe açılan kapısına muhafız olarak vazifelendirilmelidir. “O halde Allah'a tevekkül et. çünkü vekil olarak Allah (c.c) yeter.” Bu ayeti kerime şu mesajı veriyor.
Gelecek meçhuldür. Geleceği düşünmek, karanlığa taş atmak gibidir. Allah (c.c) her şeye kefil, her şeye vekildir. Onu işlerine vekil ittihaz et. Rahatına bak. Sen onu vekil edinirsen O, senin işlerini en iyi şekilde tedvir eder. (İdare eder, düzene koyar). Namaza gelince, gelecek endişeleriyle namazını zayi etme. Aklına doluşan endişelere karşı “Ben Allah'ı vekil ettim.” De o endişeleri yolcu etmeye bak. Yoksa kalıbın namazda olduğu halde kalbin namazdan hiç nasibini almamış olarak namazın sonuna gelmiş olursun. Hz Osman (r.a) ne güzel söylemiş. “Dünyaya ait gelecek endişeleri kalbi karartır. Ahirete yönelik gelecek düşüncesi ise kalbi nurlandırır.
Selam ve dua ile