Son zamanlardaki üzücü olaylar karşısında nasıl bir tavır takınmalıyız? Savaş zamanları Osmanlı askerleri cepheye giderken geride kalan ehli îman da fetih sureleri okuyup dua ederlerdi. Bir taraf fiili dua yapıp cenk etmeye giderken diğer taraf da kavli dua yapıp, ellerini semaya açarak mutlak kudret sahibi olan Kadîr’den zafer istiyorlardı. Yaratıcımız olan, Hz. Allah da buyuruyor ki “Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var.” (Furkan 77). Bizi bizden daha iyi bilen cenab-ı hak duamız kadar önemli olduğumuzu söylüyor. Bunun için bizlere de bol bol gerek fîlî gerek kavlî dua etmek düşüyor.
Bediüzzaman hazretleri; dua bir ubudiyettir belki de kulluğun ruhu hükmündedir, buyruyor. Demek ki dua etmeyen bir insan cesedinden ruhu çıkmış insan gibidir. Yani ölü bir insan gibidir. Ölü bir insan da şehit değilse pistir, kokuşmuştur, çürümüştür.
Dua bir ubudiyet yani kulluktur nazarıyla bakmak bizlere genelde çoğumuzun gittiği yolun yanlış olduğunu gösteriyor. Şöyle ki dua ettikten sonra hemen netice bekliyoruz. Bu pek de doğru bir yaklaşım değil çünkü; namaz kılmak, sadaka vermek, oruç tutmak nasıl ki bir ibadettir aynı şekilde dua da bir ibadettir ve neticesi ahiret içindir. Fakat hayatımıza baktığımız zaman bazı musibetlerden sonra, sınav öncesinde, zor bir durum karşısında ya da bir maksadımıza ulaşmak için dua ediyoruz. Bu dua etmemize vesile olan hadiseler bizlere sadece dua vaktinin geldiğini gösteren bildirilerdir. Nasıl ki öğle ezanı okunduğunda öğle namazının kılınacağı bildirisi yapılmış olur yağmursuzluk da bizlere yağmur duası yapmamızın vaktinin geldiğini gösteren bir bildiridir, yağmur duası yaptık diye hemen yağmur yağmasını beklemek doğru olmaz. Tabi safi bir kalple yağmur duasına çıkıyorsak, artık yağmurun yağması ihtiyacı fıtrî veya ızdırar durumuna geldiyse ya da lisan-ı istidâdi ile istiyorsak yanımızda şemsiye bulundurmakta fayda var çünkü o dualar ekseriyeti mutlaka ile makbuldür.
Bu mevzumuzun tam tersi olduğu zamanlar da olmakta. Hiç sıkıntı çekmediğimiz zamanlarda da bizlere bir ülfet belası gelmekte. Her zaman elimizin altında bulduğumuz için bir sıradanlaşma, değerini düşürme meydana gelmekte. Cenab-ı hak mülk suresinde elinizden suyu alsak size kim su verebilir? diye soruyor? Hakikaten de öyle nehirlerimiz kurusa bize kim su verebilir? Bir çölde suyumuz kalmasa bir bardak su için neleri feda edebileceğimizi bir düşünelim.. Allah-ü tealanın bizlere dua neticesinde ihsan ettiği nimetlere şükrettiğimiz gibi duaya ihtiyaç bırakmadan fazlından kereminden sürekli verdiği oksijen, su, uygun yaşam alanı gibi nimetlere de şükretmeyi unutmayalım..