13.İnsanlar yanına girmekten ve sual sormaktan çekiniyorlarsa, buda kibir alametleri ile malul durumda olmaktan kaynaklanabilir. Tevazu gösterisinde bulunmak. Buyursunlar efendim diyerek aşırı tevazu görüntüsü vermek. Bendeniz diye konuşmak. Bazı yazar çizerler “Bendeniz” diyerek yol gösteriyor, nasihat ediyorlar. Ben de köle demektir. Ben de nasıl nasihat eder, nasıl yol gösterir. (İstisnai durumlar hariç). Ona şunu yap denilse kabul etmez, hatta içten içe kızar. Hani ben de, yani köleydi. Köle hiç itiraz eder mi. Bu, kibrini kamufle etmekten başka bir şey değildir.
14.Kendisi tevazu olsun diye bu aciz, bu fakir, bu günahkar dediği halde azıcık tenkit edilince acizliği, fakirliği bir kenara bırakıp öfkelenir.
15.Kendince belirlediği bir değerin altında gördüğü bir hediyeden dolayı incinmek, kızmak veya gücenmek.
16.Tövbeyi geciktirmek, namaz kılmamak ve benzeri ihmaller de Allah'a karşı kibirlenmekten kaynaklanır.
17.Tartışma sonunda hakkını helal et denilse, helal etmez ki, bu durum hâlâ haklı olduğunu düşünmekten ileri gelir.
18.Bir toplumda hep kendisi konuşsun isteyip, başkasının konuşmasını istememek.
19.Kendisine karşı yapılan yanlışlar karşısında aşırı duyarlılık göstermek, yanlışlara karşı çok tepkili olmak.
20.İstişare etmiyorsa, danışmıyorsa, soramıyorsa, peki diyemiyorsa, hatasını kabul edemiyorsa, özür dileyemiyorsa, kimseden dua isteyemiyorsa, vara yoğa öfkeleniyorsa, başkalarını beğenmiyorsa, birine yol sorarken bile çekiniyorsa,
21.Üzerinde hakkı bulunanları, fakirleri, garipleri ziyaret etmiyorsa,
22.Hep kendini haklı kabul ediyorsa, kendi görüşünün doğru olduğunu anlatmaya çalışıyorsa, haklı olduğunu ispat için deliller buluyorsa, (Şu kitaplarda şöyle diyor, falanca büyük zat böyle buyurdu) diyerek kendisinin haklı olduğunda ısrar ediyorsa,
23.(Benim dediğim doğru) veya (Benim dediğim olacak) diyerek tartışmaya giriyorsa,
24.Kibrini örtmek için mütevazı ve edepli gözükmeye çalışıyorsa, (bendeniz), (bu günahkâr), (Biz bu işlerden anlamayız) gibi şeyler söylüyorsa,
25.Emr-i maruf yapılınca, kabul etmeyen, (Allah’tan kork şunu yap, şunu yapma!) denince, eğer kabul etmezse, o kişi nefsine mağlup olmuş, kibre düşmüş demektir.
26.Herkese sıkıntı veriyor, herkesi şikâyet ediyorsa, [Mütevazı olan ne şikâyet eder, ne şikâyet edilir. Mütevazı ölü demektir. Ölü, kimseyi şikâyet etmez; ölüyü de şikâyet eden olmaz.]
27.Herkeste kusur, kabahat arıyorsa, onları bilgisiz, cahil, kendini onlardan üstün görüyorsa,
28.Fırsat buldukça rütbesinden, faziletinden bahsediyorsa. [Mesela, (Ben yüzbaşı iken erlerin namaz kılmasına izin verirdim), (Kaymakamken fakirlere yardım ederdim), (Doktorluğumda, çok garibana ücretsiz baktım, ilaçlarını verdim) diye övünüyorsa vaziyeti iyi değildir.]
29.Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, böyle olmayan insanı, adam yerine koymaz, helâk olmuş zavallı biri gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hakkı ve hakikati başkalarından duysa kabul etmez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Tıpta şöyle yaygın bir söylem var. Hastalık yok, hasta var. Yani aynı hastalık farklı kişiler de ayrı ayrı şekillerde seyredebilir, kendini gösterebilir. Bu durum psikolojik rahatsızlıklarda daha çok söz konusudur. Manevi kalbi hastalıklarda daha çok bahis konusu olabilir.
Bunu meselemize uyarlarsak kibir alameti olarak nazara verdiğimiz hususlar, kişiden kişiye değişen farklı sebeplerden kaynaklanabilir. Onun için kibir alameti olarak serdettiğimiz maddeleri başkalarına karşı değil daha çok kendimize karşı kullanmalıyız.
Bahis konusu alametler ışığında maddi manevi gidişatımızı gözden geçirerek kibir illetinin neresinde olduğumuzu kavramaya çalışmalıyız. Başkalarına karşı bunları uluorta uyarlamaya kalkışırsak suizan vartasına düşebiliriz.
Meskur meseleler müsait ortam oluştuğunda bilgi olarak paylaşılabilir ve paylaşılmalıdır. O takdirde kırılmaya gücenmeye meydan vermeden herkesin kendi kendine nasibi kadar istifade etmesine kapı açılmış olur. En doğrusunu yüce Allah(C.C) bilir.
Selam ve dua ile.