Allah'ın resulü (A.S.M) faydasız ilimden Allah'a sığınmıştır. Faydasız ilim nedir? Faydalı yönde kullanmak suretiyle yararlı hale getirilmeyen ilimdir. Haddi zatında faydalı olan ilim dahi faydalı bir hedefe yönelterek pratize edilmedikçe faydasız ilim olma vasfından kurtulamaz. Onun için ilim yolcusunun her şeyden önce ilmini nerede, nasıl kullanıp değerlendireceği hususunda dikkat ve hassasiyet sahibi olmaya ihtiyacı vardır.
İlimler çeşit çeşit olduğu gibi kullanım şekli ve alanı itibariyle de farklı farklı bir hususiyet arz ederler. Şimdi elde edilen malumatı hangi yollarla faydasız olmaktan kurtulabileceğinizi dair kısa bir mütalaa serdetmeye çalışalım. Söyle ki bilgi dağarcığına misafir edilen ilim ya inancımızdaki herhangi bir arızayı gidermeye medar olmalı, ya imanın nurunu ve kemalini arttırmalı, ya davranışlardaki herhangi bir bozukluğu gidermeye vesile olmalı, ya ahlakımızdaki çirkinlikleri giderip güzel ahlak yolunda mesafe kat ettirmeli, ya düşünce ve tasavvur dünyamızdaki -eğer varsa- zararlı unsurları bertaraf etmeye neden olmalı, ya düşünce ufkumuzu genişletmeli, ya günahları hatırlayıp onların vebalinden kurtulmaya vesile olmalı, ya güzel amel ve davranışlara yönelme arzu ve ihtiyacını beslemeli, ya ibadetlerdeki zahiri-batıni hata, kusur ve yanlışları fark edip onları gidermeye vesile olmalı, yâda ehil ve müsait olanlara nakil edilip onların istifadesine sunulmalı.
İşte ilim öğrenmeye yönelen kişi öncelikle elde edeceği ilmi, yukarıda bir kısmına işaret edilen hedeflerden birine tercih etme (yönlendirme) ve hedefleri gerçekleştirme gayreti içinde olmalıdır. Yoksa nice emek ve masraflar heba olup gitme tehlikesinden uzak kalamaz. Hatta sevap ve mükâfat yerine altından kalkılmaz veballerin altına girmeye namzet olunabilir.
Bu arada şunu da belirtelim Resulü Ekrem (A.S.M) “Allah(c.c) kimin hakkında hayır murat ederse onu dinde fakih yapar” buyuruyor. Şimdi fıkıh kelimesinin anlamlarından birisi “derin anlayış sahibi olmak” olduğuna göre Hadis Şerif şöyle bir yoruma da imkân verdiriyor. Görüldüğü üzere Hadisi Şerif'te malumat sahibi yapar buyurulmayıp ta anlayış sahibi yapar ifadesinin tercih edilmesi çok manidar olup bize nice derin hakikatlerin ipucunu vermektedir. Şöyle ki: insan nerede nasıl kullanacağını bilmezse çok ilimle yolunu şaşırabilir. Ama yeterli seviyede ki ilmini yerli yerinde kullanıp değerlendirmesi halinde istikameti bulup mukaddes yolun bahtiyar yolcuları arasına dâhil olabilir. Yani insanı iki cihan saadetine kavuşturacak olan yol ve çare çok malumat sahibi olmaktan ziyade anlayışlı olmak, yani ilmini kullanıp değerlendirmede maharet sahibi olmaktır. Onun için insan bir bilgiyi zihin dağarcığına misafire derken, o bilgiyi hayatının hangi noktasına monte edip uyarlayacağının hesabınıza yapmalı, ilim yolculuğunda o dikkat ve hassasiyeti asla elden bırakmamalıdır. Sahabe-i Kiram efendilerimiz(R.ahüm) her konuda olduğu gibi bu hususta da çok manidar örnekleri bize miras bırakmışlardır. Rivayete göre onlar on Ayet-i Kerimeyi ele alırlar, okuyup manalı mesajlarını iyice kavradıktan sonra büyük bir özenle o manaları yaşamlarına aktarıp pratize ederler; daha sonra müteakip on ayete geçerler. Yine göz yaşartıcı bir başka örnek; rivayete göre onlar(R.anhüm) bir Ayet-i Kerimeyi yaşayışlarına dâhil edemedikleri için hep üzülmüşlerdir. Ayet-i Kerime mealen şöyle: Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere izin alıp selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir; herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız. Orada hiç kimse bulamamış olursanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyiniz. Eğer size geri dönün denilirse hemen dönün. (Nur suresi 27-28) Sahabe-i Kiram bu ayeti kerimenin gereğini yerine getirip fiilen uygulamak için, bir kardeşimiz bize geri dön dese de geriye dönüp Ayet-i Kerimenin muktezasını yerine getirmiş olsak diye çok fırsat kollamışlar; ama uygulamaya imkânı sağlayacak ortam oluşmadığı için çok üzülmüşlerdir. Bizlerin onur meselesi yaptığımız şeyleri onlar Ayet-i Kerimenin gereğini yerine getirmek adına fırsat olarak değerlendirmişler, o fırsat oluşmadığı içinde hayıflanıp durmuşlardır. Mevzuyu bir hadis ve bir kelam-ı kibarla bitirelim.
Buyuruyor ki Aleyhisselatu vesselam: İnsanlar helak olmuştur. Âlimler (dinini diyanetini öğrenmiş olanlar) müstesna. Âlimler helak olur, amel edenler (ilminin gereğini yerine getirenler) müstesna. Amel edenler helak olur; ihlas sahipleri (her yaptığını Allah işi yapanlar) müstesna. Onlar da büyük tehlike üzeredirler.
Dikkat edilirse hadisi şerif insanın bütün hayatını, dünyasını ahiretini aydınlatacak, çekip çevirecek bir kapsama sahip. Demek oluyor ki biricik kurtuluş çaresi var. İhtiyaç olan bilgilerle donanımlı hale gelmektir. Öğrendiklerini olabildiğince uygulamak ve her ne yaparsa, yapıp ettiklerini Allah(c.c.)’ın rızası odaklanarak yapmak. Bununla beraber kendini garanti de görmemek. Karamsarlığa vardırmadan ukbâsı adına bir endişe taşımayı elden bırakmamak. Mehmet Akif'in dediği gibi “Yol varsa budur. Bilmiyoruz başka çıkar yol.” Amr Bin Osman Mekki Hazretleri şöyle diyor: İlim yedicidir (yol ve yön göstericidir) Allah korkusu sevk edici (harekete geçirici)dir. Nefis ise itaatsizdir, serkeştir. Murat ettiklerini eksiksiz ele geçirebilmen (hedeflerinle bulaşabilmen) için nefis atını ilim siyaseti ile idare et. Korku ile tehdit ederek sür.
Selam ve dua ile.