5-Hayatı bir bütün olarak değerlendirmek: Hayat ve her çeşidiyle hayatı dolduran hadiseler bir bütün olarak algılanıp değerlendirilirse hikmetli bir bakış, görüş ve düşünüşe yol bulunabilir. Şöyle ki, hayatta her şey birbirini tamamlar, birbirinin güzelliğini ve nimet olma özelliğini ortaya çıkarır. Onun için, "Eşya zıtlarıyla bilinir" denilmiştir. Yani gece olmazsa gündüzün değeri bilinmez, açlık olmazsa yemenin ve doymanın lezzeti hissedilmez, hastalık olmazsa sağlığın değeri fark edilmez vb. Eğer nimet, nimet olarak bilinmezse nimet olma özelliğini kaybeder. Buna mukabil nimetin zıddı (mesela sıhhatin zıddı olan hastalık) onun bilinmesine hizmet ediyorsa o da bir nevi nimet hükmüne geçer.
Merhum Ferit Kam "Dini-Felsefı Sohbetler" adlı eserinde bu gerçeği şöyle bir misalle fehimlere takrib eder: (Özetle) Eşsiz güzellikte bir kadın tasavvur edin. Bu kadını parçalara ayırdığınızda o parçalar bakılmayacak kadar nefret verici bir çirkinlik arz ederler, Hâlbuki önceki mükemmel güzelliği ortaya çıkaran esbab, yerli yerine konulmuş olan o parçalardan başkası değildir. Görülüyor ki parçalara ayrılınca ortaya çıkan son derecedeki bir çirkinlik parçaların yerli yerince bir araya gelmesi halinde eşsiz bir güzelliğe dönüşüyor. Onun için şarkın ve garbın bütün gerçek ulema ve hukeması şu kanaatte karar kılmışlardır:
"Hayat her şeyiyle olabileceği en güzel şekilde yaratılmıştır. Öyle ki daha güzel şekli bulunamaz ve düşünülemez."
İhya'da geçen şu hikâye de hikmete giden yolu aydınlatan çok parlak bir kandil hususiyeti taşıyor: "Çocuğu olmayan bir kadın zamanın meşhur ve tecrübeli bir hekimine başvuruyor. Tabip onu muayene ettikten sonra 40 gün sonra öleceğini söylüyor. Kadın büyük bir üzüntü içinde yemekten içmekten kesilerek 40 günün sonunu bekliyor. 40 günün sonunda hekimin sözünün gerçek çıkmadığını hayret ve sevinçle görüyor. Doğruca hekimin yanına gidiyor. Kendisine 40 gün sonra öleceğini söylemiş olduğunu fakat gördüğü gibi karşısında olduğunu ifade ediyor.
Tecrübeli hekim ise, gülümseyerek şu cevabı veriyor: "Şikâyetin malum, sebebi ise vücudun yağ bağlamış olması. Çocuk dünyaya getirebilmen için o yağların erimesi gerekiyordu. Bunun için de 40 gün ölüm korkusu içinde yaşaman icab ediyordu. Başka yolla yağların erimesi de kabil değildi. Artık anne olabilirsin, hayırlı olsun." İşte bir imtihan olarak başa getirilen sıkıntılı hadiselere bu hikâyenin ışığında bakılabildiğinde olayların tazyikinin altından kolaylıkla kurtulabiliriz. Şöyle ki: Bu hikâyenin mesajını doğru olarak telakki edebilmiş bir insan şöyle düşünecektir: "Her şeyin sahibi ve idare edicisi olan yüce Mevla kullarını terbiye edip günahlarından arındırmak, onları manevi yüksek makamlara çıkarmak için sebepler yaratıyor."
Yüce Mevla kullarını terbiye edip günahlarından arındırmayı, onları manevi hastalıklarından kurtarıp Cennet'e layık bir kıvama getirmeyi murad ediyor. Onun için onları çok çeşitli bela ve musibetlerin haddelerinden geçiriyor ve o, hangi kulunu hangi belaların haddesinden geçirerek şifaya kavuşturacağını çok iyi bilendir. Hikayenin mesajını alan böyle düşünür ve bela, musibet hangi tür ve dozda gelirse gelsin hepsine hazırlıklı olur. Geldiğinde de tam bır teslimiyet içinde onları karşılar.
Hikmet yolunun bir başka manevi kandili de, Hızır Aleyhisselam'ın bindikleri gemiyi delmesi, herhangi bir suçu sabit olmayan çocuğu öldürmesi, kendilerini ağırlamaktan kaçınan köye ait bir duvarı `Bila-ücret tamir edip sağlamlaştırmasıyla ilgili olarak Hz. Musa Aleyhisselam'a verdiği hikmet dolu cevapları hatırlamaktır.
Az yemek, hikmet ehli insanlarla haşır neşir olmak, ilgili kitapları okumak ve okuduğu ile amel etmek suretiyle gönül dünyasını ışıl ışıl aydınlık bir halde bulundurmak da hikmet ehli olmanın alt yapısını oluşturan önemli bir faktör olacaktır.
Nihayet hikmet ehli büyüklerimizin hadiseler karşısındaki tavır, tutum ve sözlerini hatırlayıp göz önünde bulundurmak. Menkıbe kitaplarında geçen bir hadise şöyledir:
İbrahim Edhem Hazretleri bir gün sahrada dolaşırken yanına bir zabit geliyor ve yakınlarda yerleşim yeri olup olmadığını soruyor. İbrahim Edhem Kuddise Sırruhu hazretleri ona mezaristanı gösteriyor. Cevaptaki inceliği anlamayan zabit, elindeki değneği ile İbrahim Edhem'in başına vurup yaralıyor. En yakındaki bir köye vardığında köy halkına olayı anlatıyor. Köylüler başını yaraladığı zatın İbrahim Edhem olduğunu hatırlatarak zabiti uyarıyorlar. Zabit hemen geri dönerek Ibrahim Edhem'i buluyor. Eline ayağına kapanıp özür dilemek istediğinde Hazret şöyle diyor:"Özür dilemene gerek yok, çünkü sen bana haksızlık yaptın; ben sana sabrettim ve sen sabır yoluyla benim çok sevaplar ve uhrevi kazançlar elde etmeme vesile oldun. Bu itibarla ben senden müşteki değil, bilakis sana müteşekkirim. "
Bir başka manidar örnek Bediüzzaman Hazretleri'nden; hastalanan bir talebesini ziyarete gidiyor. Talebe şifa için dua talebinde bulunduğunda Hz. Üstad'ın cevabı şöyle oluyor.
"Kardeşim ben senin hastalığının aleyhinde değilim ki dua edeyim." Bu hadiseler üzerinde dikkatle düşünüldüğü zaman hikmete râm olma noktasında büyük dersler ve kazanımlar elde edileceğinden şüphe yoktur.