Sabır her nevi hayır ve başarıya giden yolun olmazsa olmazlarından biri ve hatta birincisidir. Zira hayra ve başarıya giden yolda bazı sıkıntılar, zahmetler, meşakkatler ve dahi çeşit çeşit engeller vardır. O itibarla hayır yolundaki engellere rağmen insanın Allaha giden yolda ilerleyebilmesi ancak sabırla olur. Bu gerçeğe işaretle Allah Elçisi (A.S.M): “ hiç kimseye sabırdan daha büyük ve daha geniş bir nimet verilmemiştir.” Diye buyurmuşlardır. Risale-i Nurda da hatırlatıldığı vech üzere üç nevi sabır vardır: Biri ibadet hususunda gösterilen sabır. Biri kötülüklere karşı fenalıklara bulaşmamak için gösterilen sabır. Biri de bela ve musibetler karşısında metaneti koruyup nahoş durumlara girmemek için gösterilen sabırdır. Unutmamalıdır ki ilmin başı sabırdır. Amel ve ibadetin başı sabırdır. İhlas ve samimiyetin başı sabırdır. Dinini diyanetini tehlikelere karşı koruyabilmenin başı sabırdır. Hatta sabrın başı dahi sabırdır. Çünkü yüce Rasül (A.S.M): Her kim kendini sabretmeye zorlarsa, Allah(C.C.) onu sabretmeye muvaffak eder buyurmuşlardır. Hülasa sabırdan yoksun olan kimse her nevi hayırdanda yoksun olur. Bütün bu sebeplerden dolayı sabır hasletini kazanmak en başta gelen müslümanlık görevleri arasında yer alır.Sabır hasletiyle muttasıf hale gelebilmek için şu hususları yerine getirmek inşa ALLAH yeterli olacaktır.
1-Allaha dua etmek:(Ayet: Rasulüm sabret! Zira senin sabretmende ancak Allahın yardımı iledir.) Küçük olsun büyük olsun basit olsun sıradışı olsun sabretmeyi gerektiren bir durumla karşılaşıldığı zaman “ Allahım bana sabır ihsan et” diye dua ederek sabır yolculuğunu başlatmalıdır.
2-Dünyevi maddi meselelerde kendisinden aşağı da olanlara, manevi-uhrevi meselelerde de kendinden ilerde olanlara bakmak; dikkat etmek. Hadis-i Şerifte şöyle buyrulmaktadır: “ Maddi- dünyevi meselelerde kendisinden aşağıda olanlara, dini uhrevi meselelerde kendisinden ilerde olanlara bakan kimse çok sabreden ve çok şükreden bir kimse olur. Ne muhteşem bir ölçü. İnsan yapı olarak , Hadis-i şerifin gösterdiği istikametin tam tersi olan doğrultuya eğilimlidir. İnsana düşen hadisi şerifin işaret ettiği ölçüyü esas olarak nefsini terbiye etmek; durması gereken çizgiyle buluşturmaktır.
3-Dünyayı imtihan yeri, başa gelen ve karşıya çıkan olaylarıda imtihan sorusu olarak kabul etmek. Zaten ehl-i iman olarak başka bir kabule geçit verilmesi asla doğru değildir. Ne var ki gaflet sebebiyle bu temel kabulümüzü yaşayışımızın her alanına gereği gibi yansıtamıyoruz. Bu durumda bol bol fikri egzersizler yaparak dünyanın imtihan yeri olduğu noktasındaki yakinimize artırmaktan başka çare gözükmüyor. Bu egzersiz nasıl olacak…? Allahu alem şöyle olabilir. Mesela canımızı sıkan bir olay başımıza geldiğinde veya karşımıza çıktığında hemen onun bir sınav sorusu olduğunu düşünerek ona göre tavır ortaya koymalıdır. Böyle böyle her bir olayın sınav sorusu olduğu gerçeği kalbe yerleşecek ve bu yöndeki yakinimiz pekişmiş ve olgunlaşmış olacaktır. Olayların birer sınav sorusu olduğu özelliğini düşünebildiğimiz ölçüde de olaylar ağırlığını hafifliğe terkedecek ve sabretmek kolaylaşacaktır.
Unutmamalıdır ki herşeyin değeriyle orantılı bir bedeli olduğu gibi yakin sahibi olmanında bir bedeli vardır. O bedel nedir? Belli bir disiplin dahilinde ve sünnet-i seniyye dairesinde,nefsin çizgi dışı isteklerine dur diye diye daima doğru tercihler yapmak suretiyle Allahın emrettiği gibi dosdoğru olmak yolunda , nefs-i emmasenin canını yakmak pahasınada olsa emin adımlarla ilerlemektir.
4-Sabır hasletini elde etmenin bir başka yolu, sabırlı olmanın azim mükafatlarını düşünmek, hatırlamak ve göz önüne getirmektir. Yüce Allah (C.C.) şöyle buyuruyor. “Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız olarak verilecektir.” Mükafatı hesaba gelmeyen bir haslet elbette yolunda çok azmedilmeye, elde etmek için çok gayret edilmeye değer bir haslettir.
5- Sabır melekesi kazanma yolunda atılması gereken mühim adımlardan birisi de sabırsızlığın vahim sonuçlarını daima hatırda hazır bulundurmaktır. Unutmamalıdır ki sabretme yolunu bırakıp şikayetlenme yolunu tutan kimse iki büyük zarara kendisini mahkûm etmiş olur. Birisi sabretmenin muazzam kazançlarını elinden kaçırmak, diğeri maruz kaldığı müsibet ve acıyı katlandırmış olmaktır.Zira musibetler önem verdikçe şişer, büyür ve katlanır. Önem vermedikçede söner, küçülür ve ağırlığını kaybeder. (Devam edecek...)
SELAM VE DUA İLE…