Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor. Rasülullah (s.a.v) bir gün sahabesine hitaben şöyle buyurdular: “ Ey insanlar! Allahu teala Hz. Tayyibtir. Tayyib olandan başka bir şey kabul etmez. Allah (c.c) müminlere emrettiği şeyler peygamberlere emrettiği şeylerin aynısıdır. Nitekim Hak Teâlâ ve tekaddes hz. (peygamberlere): Ey peygamber-i zişanlarım “yiyeceklerin temiz olanlarından yiyin de salih amel işleyin.” diye ferman buyurmuş; keza müminlere de “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden, helal ve hoş olanlarından yiyin” diye emretmiştir. Sonra uzun seferlerde bulunup, saçı sakalı dağınık, toz toprak içinde olduğu halde elini semaya kaldırıp “Ya rabbi, ya rabbi” diye dua eden bir yolcudan bahsederek buyurdu ki: “Bu kişinin yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve neticede haramla beslenmekte, varlığı haramla yoğurulmaktadır. Bu halde onun duasına nasıl icabet edilir, duası nasıl kabul edilir.” buyurdular.
Hadis-i şeriften anlıyoruz ki bir kimse haram gıda ve yiyeceklerle iç içe olduğu sürece Hak Teâlâ onun hac gibi, cihad ve sılayı rahim gibi salih amelleri eda etmek üzere iltizam ettiği ağır meşakkatlere ve yorucu seyahatlere bile itibar etmeyecek, hayra ma’tuf amellerini kabul etmeyecektir. Çünkü haramla beslenmek, kazancın haram olmasından ileri gelir. Haram kazanç da başkalarının canını bir şekilde yakarak elde edilen bir kazançtır. Bir tarafta birileri canı yanmış halde dururken, diğer tarafta Allahu Teâlâ, o canı yakmış olan kimsenin duasına nasıl icabet edecek, nasıl ona buyur kulum diyecek. Binaenaleyh, namaz için nasıl abdest alınıyor, elbise, beden ve namaz kılınacak yerin temiz olmasına dikkat ediliyor. Bu suretle namazın kabulü için öncül şartlar yerine getiriliyorsa, duanın kabulü için olmazsa olmaz derecede gerekli bir öncül şart olan helal gıda ve helal lokma şartına da aynı dikkat ve hassasiyetle yerine getirmek lazım geliyor.
Li gayrihi haram için, yani haddizatında helal olduğu halde haksız yollarla kazanıldığından dolayı haram olan gıda ve yiyecekler için durum böyledir. Yani Hak Teâlâ can yakarak kazanç sağlamış kimsenin duasını kabul etmez. Bir de kendisi haram olan liaynihi haram yiyeceklerle gıdalanma ve beslenme var ki bu açıdan bakıldığında da şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Yüce Allah (c.c) haram kıldığı bir nesneyi bünyesine dâhil eden kimsenin bedeninde o haram kılınan maddeye ait zerreler dolaşmakta ve kişinin varlığının bir parçasını teşkil etmektedir. Yüce Allah (c.c) haram kıldığı şeye ait zerreler o vücutta dolaşıp dururken o kimsenin duasını nasıl kabul edecek.
Yiyeceklerin haram vasfını kazanması başlıca iki ana yolla olur. Bir haddizatında helal olduğu halde meşru olmayan yollarla elde edildiğinden dolayı haram niteliğini kazanması, buna li gayrihi haram denir.
Allah Resulü (s.a.v) herkes ayrı bir iş için yaratılmıştır. Her kim hangi iş için yaratıldıysa o yolda gayretini göstersin. Allah ona o işi kolaylaştıracaktır, diye buyurmuştur. Hadisten anlıyoruz ki toplum menfaatine katkı sağlayan her meslek ve meşguliyet meşrudur, güzeldir. Sahipleri takdire ve tebrike şayandır. Mümin olmak, yaptığı işin hakkını vermektir. Hadiste, Allah (c.c) işini sağlam yapan kulunu sever, buyurulmuştur. Keza çalışıp kazanan Allah'ın sevgili kuludur, buyurulmuş. Beş vakit namazını kılan kimsenin helal dairesinde ki bütün çalışmalarının ibadet hükmünde olacağı da dinimizin öğretileri arasındadır. Yani müslüman işinde dürüst, çalışmasında düzgün olduğu zaman dünyayı imar ederken, ahiretini de kurtarma yolunun yolcusu olma imkânına sahiptir. Yeter ki imkânlar dikkatle kullanılıp değerlendirilsin.
Ticaretle iştigal eden kimsenin alışverişine hile karıştırmaması lazımdır. Aldatan bizden değildir, hadisinin uyarısını hatırdan çıkarmamalıdır. Doğru tüccar yemi kıyamette peygamberlerle, şehitlerle beraber haşrolur, hadisinin verdiği muhteşem müjdeyi göz önünde tutarak, ticarette dürüstlüğün beraberinde getirdiği zorluklara takılmamanın çaresine bakmalıdır.
Memuriyet hakkında Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadisi şeriflerinde aleyhisselatu vesselam şöyle buyurmuştur: “Biz kimi bir işe tayin eder de ona bir rızık(ücret) tahsis edersek, bu tahsis edilenden mada aldığı gulüldür (devlet malından hırsızlıktır.) İbni Şeddad (r.a) anlatıyor. Resulullah(a.s.m) buyurdular ki: Kim bize memur olursa, kendine bir zevce edinsin, hizmetçisi yoksa hizmetçi edinsin (günümüzde bunu beyaz eşya olarak değerlendirebiliriz). Keza meskeni yoksa ev edinsin. Kim onun dışında bir şey edinirse o kimse haindir, hırsızdır.
Memur olan işine vaktinde gitmeli. Mesai saatlerinde bir dakika bile boşa geçirmemeli. Kamu malını asla özel işinde kullanmamalı. Mazeretsiz izin, rapor almamalı. Allahu teâlâ'nın bizi her an denetlediğini asla unutmamalıdır. Devam edecek