Allahu Teala Rahman Suresi 35- 36. Ayeti kerimelerin de mealen şöyle buyuruyor. “Üzerinize ateşten (dumansız) bir alev ve alevsiz bir duman gönderilirde kurtulamazsınız. Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız”. Ayeti kerimelerde cehennem azabı nimetlerden bir nimet olarak nazarlara veriliyor. İlk anda cehennemin ne sebepten dolayı nimet olduğu, olabileceği düşüncesi akıllara geliyor. Bunun cevabı Asay-ı Musa da pek güzel ve mükemmel şekilde açıklanıyor. Bakalım nasıl acıklanmış:
Birinci Nükte: Cehennem fikri geçmiş iman meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kaçırmıyor. ( cehennemin hatırlanması zannedildiği gibi ağzın tadını bozmuyor, lezzetlerle telezzüze mani olmuyor. Çünkü hadsiz Rahmet-i Rabbaniye o korkan adama der: Bana gel, tövbe kapısıyla gir. Ta cehennemin vücudu (var olması) değil korkutmak; belki senin (sana) cennetin lezzetlerini taze bildirsin. (Cennetin nimetlerini en tam ve mükemmel şekliyle gereği gibi algılamana vesile olsun). Ve senin ve hukuklarına tecavüz edilen hadsiz mahlukatın intikamlarını alsın. Sizi keyiflendirsin.( Canı yanan kişi, canını yakmış kişinin cezasını çekmesinden memnun olur). Eğer sen delalete boğulup çıkamıyorsan yine cehennemin vücudu bin derece idamı ebediden (temelli yok olup gitme felaketinden) hayırlıdır. Kafirlere de bir nevi merhamettir. Çünkü insan, hatta yavrulu hayvanatı dahi akrabasının, ve evladının ve ahbabının (sevdiklerinin) lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir. Bir cihette mes’ut olur.
Şu halde sen ey mülhid! Dalaletin itibariyle ya idam-ı ebedi ile (mutlak yokluğa mahkum olarak) ademe düşeceksin, veya cehenneme gireceksin. (Kafirler için bu iki ihtimalin dışında bir alternatif yoktur). Şerri mahz olan adem ise (katıksız bir şer ve kötülük olan yokluğa mahkumiyet ise) senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes’ut olduğunun umum akraba ve aslı neslin seninle beraber idam olmasından yokolup gitmesinden binler derece cehennemden ziyade senin ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır. Saadetleriyle mes’ut olduğun, lezzetleriyle mütelezziz bulunduğun bütün dostların, tanıdıkların, sevdiklerin ve akrabaların adına, onların yokluğuna mahkum olacaklarını düşünmen, cehennemde azap göreceklerini düşünmeden katbekat daha fazla sana acı verir, yüreğini yakar, çiğerini dağlar. Cünkü cehennem olmazsa cennette olmaz. Herşey senin küfrünle ademe (yokluğa) düşer. Eğer sen cehenneme girsen; böylece vücut dairesinde kalsan; senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes’ut veya vücut (var olma) dairelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. (Cehennemde de olsa vücut dairesinde kalmış olduğunda bir şekilde rahmete ve merhamete mazhar olabilir). Demek herhalde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lazımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki hadsiz (sayılamayacak) kadar çok dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır. Evet! Cehennem ise hayrı mahz (sırf hayır olan) daire-i vücudun (var olma dairesinin) hakimi zülcelalinin hakimane ve adilane bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celalli bir ülkesidir. Cehennem sonsuz hikmet sahibi Cenab-ı zül Celalin hakim,adl,kahhar… v.b. isimlerinin tecelli ettiği, müstehakları için hapishane vazifesi görüldüğü celalli ve dehşetli, ama neticede var olma özelliği taşıyan bir ülkesidir. Hapishane vazifesinide görmekle beraber başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve alem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pekçok zihayatın celal darane meskenleridir. Cehennem aynı zamanda zebani adı verilen azap vermekle vazifeli bir kısım zihayat varlıkların ki Hak Tealanın cehennemde Celali isim ve sıfatlarının tecellisine hizmet etmektedirler barınma yerleridir. Devam edecek...