Allah'ın Yüce Resulü (A.S.M) bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır. “Allah'ın yeryüzündeki emin kulları âlimlerdir.” Yani bilenlerdir. Yani yaptığını, yapacağını bilerek yapanlardır. Zira bilerek yapmak demek, bilinçli olarak yapmak demektir.
Bilinçli olarak yapmakta neyi, niçin yaptığını bilerek yapmak demektir. Bilinçli davranış, bir bilgi ve düşünce temeline dayandığı için devam etme şansına daha çok sahip bulunur. Çünkü yaptığı şeyin sebebini biliyor, sonuçlarını biliyor, aksi davranışın mazarratlarını da biliyor.
Bu bilmelerde ona güç veriyor, kuvvet kazandırıyor; yeri zamanı geldiğinde kendisini yapacağı iş ve sergileyeceği davranış konusunda motive ediyor. Dolayısıyla bilgi bilinci, bilinçte davranışta devamlılığı beraberinde getiriyor.
Bu itibarla davranışlarımıza devamlılık kazandırmak ve dahi, daha çok kazanca vesile yaparak bereketlendirmek için bilgimizi arttırmak, ayrıca bildiğimiz kavramların içini dolduran hakikat nurları ile kalbimizi, gönlümüzü ışıklandırmamız lazım gelmektedir. Onun için besmeleden başlamak üzere Bir müddet bildiğimiz ve söylediğimiz kavramların içini Risale'i Nur külliyatını esas alarak doldurmaya çalışacağız.
Zira Risale'i Nur iş bu kavramların içini doldurma işini -biavnihi Teâla- en mükemmel bir şekilde yerine getirmiş bulunmaktadır. Bu gerçeği, sonradan ihtida etmiş bazı akademisyenlerin de dile getirdiğini bizzat duymuşuzdur. Bu girişten sonra söz Risale'i Nur'da...
Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil, ey nefsim, şu mübarek kelime, İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisan-ı hâl ile vird-i zebânıdır. (Bütün varlıklar kendilerine özel durum insanlarıyla devamlı surette Bismillah derler.) Bismillâh ne büyük, tükenmez bir kuvvet, ne çok, bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle.
Hikâyeye başlamadan önce İstanbul'da bizzat dinlediğim bir hadiseyi paylaşmak isterim. Zamanın evliya çelebisi diye ünlenen bir zat var. Hazreti üstadın talebelerinden merhum Salih Özcan. O anlattı. Birkaç arkadaşla birlikte -sayıyı tam hatırlamıyorum, ama üçten aşağı değil, üstada misafir olduk.
Akşam vaktiydi. Biz arkadaş grubu olarak oruçluyduk. İftar yapacaktık. Üstat bize yemek olarak Bir tas çorba ikram etti. Ben çorba ya şöyle bir göz attım ve kendi kendime bu kadarcık çorba yap bana yetmez; hepimize nasıl yeter ki diye içimden geçirmiş bulundum. (Devamı yarın…)