Rivayete göre kıyametin muhasebe aşamasında kul, dünyada iken yapmadığını düşündüğüm bazı hayır ve iyiliklerin sevabını mizanda görür. Ya Rabbi! Bu sevaplar bana nereden geldi diye sorar. Buyrulur ki onlar dünyada karşılığı verilmeyen duaların sevabıdır. Bu durumda kul bütün dualarının karşılığını ahirette sevap olarak verilmesini temenni eder. Üstat duaların karşılığını isteğe göre değil de hikmete göre verilmesini şöyle bir misal ile fehimlere takrip ediyor.
Bir hasta doktora gidiyor. Şifa peşinde, doktordan içimi kolay tatlı bir şurup vermesini istiyor. Doktor onu muayene ediyor, teşhisinin koyuyor. Teşhisine uygun acı, ama şifalı bir ilaç veriyor. Hastanın doktora benim istediğim tatlı şurubu vermedin.
Aksine acı ilaç verdin diye şikayetlenmeye hakkı olabilir mi? Elbette olamaz çünkü doktor onun hastalığına şifa olacak en uygun ilacı vermiştir. Acı da olsa, içimi biraz zor da olsa. Bunun gibi Allah'tan zenginlik ister, makam, mevki, şöhret ister.
Bazen de ısrarla çocuk veya erkek evlat ister. Ama her şeyin en iyisini bilen Hak Teâla istediği şeylerin ona fayda getirmeyeceğini, belki zarara uğratacağını bildiğinden istediği şeyler yerine ona takva verir, cömertlik verir, doğruluk, dürüstlük, vefakârlık verir. Yani daha değerli şeyler verir. Duayı bu bilinç atmosferi içinde yapmak gerekir. Yoksa duadan beklenen fayda ve maslahatlar hâsıl olmayabilir.
Allah’ı Teâla’nın rahmet hazinelerinin ne kadar geniş olduğunu şu Hadis-i Kutsi gayet güzel nazara vermektedir. Buyuruluyor ki: “Sizin hepiniz en iyiniz gibi olsanız, geniş bir sahrada toplanıp bütün istek ve ihtiyaçlarınızı bana arz etseniz. Ben de bütün istek ve ihtiyaçlarınızı eksiksiz olarak versem, bu benim hazinemde iğneyi denize batırıp çıkardıktan sonra denizde meydana gelen eksilme kadar bile noksanlık meydana getirmez.”
Allah’ı Teâla’nın rahmet hazineleri bu kadar geniş olduğuna göre, dualarımızın bazen hemen gerçekleşmemesini Allah'ın sonsuz hikmetine bağlamaktan başka bir sebebe bağlamak mümkün olabilir mi? (SON)