Bir hükümdar meclisinde bulunan bilgelere şöyle bir soru yöneltir. En değerli zaman, en önemli insan ve en kıymetli iş nedir? Bilgeler bu soruya değişik cevaplar verirler. Ama hiçbirinin cevabı ikna edici bulunmaz. En sonunda köyde yaşayan bir bilgeye salık verirler. Bu soruya en doğru cevabı onun verebileceğini söylerler. Yalnız bir mesele vardı. Bilge konuşursa köylülerle konuşur, şehirlilere pek iltifat etmezdi. Hükümdar köylü kıyafetine girerek köyünün yolunu tutar. Bilgeyi evinin önünde bahçede çalışır halde bulur. Selamlaşma faslından sonra meramını arz eder ve sorularını sıralar. Bilge hiç oralı olmaz çalışmasına devam eder. Derken yakındaki ormanlıktan yaralı bir adam gelir. Bilge hükümdarında yardımıyla yaralı adamın tedavisine bakar. Adamın yarısını sarıp sarmaladıktan sonra istirahat etmesi için uygun bir köşeye yatırırlar. Adam biraz dinlendikten sonra iyileşmiş olarak yoluna devam eder. Hükümdar bilgeye; “Sorularının cevabını hala bekliyorum.” deyince, bilge şu cevap verir. Sorularının cevabı verildi. Ama sen farkında değilsin. Hükümdar; “nasıl yani?” deyince, bilge en değerli zamanı sordu. En değerli zaman içinde bulunduğum zaman dilimidir. Zira içinde bulunduğu zaman diliminde ancak bir şeyler yapabilirsin. Nitekim yaralı adama yardımcı olarak vaktini bilfiil kazanca dönüştürdüğümüz zaman, en değerli zaman olmuştur. Geçen geçmiştir, gelecek ise gelmemiştir, gelip gelmeyeceği de belli değildir. Onun için yok hükmündedir. Binaenaleyh en değerli zaman bilfiil içinde yaşadığımız zamandır. En önemli kişiyi sordun, en önemli kişi yanında ve yakınında bulunup da kendisine bilfiil hizmet verebildiğin kişidir. Bugün itibariyle bize göre en önemli kişi az önceki yaralı adam olmuştur. Çünkü yardım ederek zamanı fırsata dönüştürmenize vesile olan kişi odur. En önemli işte, içinde bulunduğumuz zaman zarfında yaptığımız iştir. Nitekim sorularını takip eden zaman sürecinde yaptığımız iş o yaralı adamın tedavisiyle meşgul olmamızdır. Dolayısıyla bugün itibariyle bize göre en önemli iş o yaralı adama yardım etmemiz olmuştur. Hükümdar aldığı cevaptan memnun ve mutmain olmuş halde sarayına döner. Bu hikâyeyi farklı meslek gruplarını ayarlayacak olursak şöyle bir durumla karşılaşmış oluyoruz. Mesela bir doktor düşünelim. En önemli zamanı içinde bulunduğu gün ve zamandır. En önemli insan tedavi için yanına gelen insandır. Çünkü o anda ancak o insana karşı bütün bilgi, beceri ve birikimlerini yansıtabilecektir. Yanında olmayan insanlara yapabileceği hiçbir şey yoktur. Yapılacak en önemli işte bütün dikkatini üzerine alarak ve hastanın durumuyla ilgili bütün bilgi ve becerisini devreye sokarak o hastayı tedavi etmeye çalışmaktır. Çünkü o anda ancak o hastaya yardımcı olabilmek durumundadır. Önemli olan da yapılan iş değil midir? Yapılmayan işin ne ürün olabilir? Bir öğretmen için en önemli zaman bizzat içinde bulunduğu zamandır. En önemli kişi ya da kişiler içinde bulunduğum ders saati içinde karşısında bulunan öğrencilerdir. Çünkü o anda ancak onlara bir şey verebilme, bildiklerini ancak onlarla paylaşabilme durumundadır. Onun için o anda en önemli kişiler onlardır. Yapılacak en önemli işte o anda karşısında bulunan gençlere, en öncelikli ihtiyaçları olan bilgiyi anlatmak, onları olabildiğince aydınlatmaktır. Çünkü o anda ancak onu yapabiliyor. Önemli olan yapılan iştir. Hayalde, tasavvurda olan, ya olur ya olmaz, ya gerçekleşir ya gerçekleşmez. Hayal ve tasarımlar uğuruna önündeki işin hakkını vermemek ise akıllı insanların işi olamaz. Devam edecek...