Molla Cami bir gün bir kimseye ne iş yapıyorsun diye sordu. O da hamdolsun huzurluyum; sıhhat ve afiyetle bulunduğum halde dünyayı terk ederek, bir köşeye çekildim. Cenab-ı Hakkın zikri ile meşgul oluyorum dedi: Molla Cami buna cevap olarak ”Huzur ve afiyet bu değildir. Huzur ve afiyet insanın nefsinin; emmarelikten kurtulup, itmi’nana kavuşmasıdır. Nefsi itmi’nana kavuştur da ister sakin bir köşede otur, ister insanların arasında otur; fark etmez” dedi.
Yani nefis, emmare olarak kötülük üfleyip durduktan sonra her ne kadar insanlardan uzak sakin bir köşede vakit geçirsen de ne rahat edebilirsin ne de huzura yol bulabilirsin. Ama nefis riyâzet ve mücahede neticesinde itmi’nana (huzura) kavuşturursa insanların arasında da olunsa insanın ne rahatına halel gelir, ne de huzuruna gölge düşer. Her hal-u kârda huzura yol bulabilir. İnşaAllah-ü Teâla.
Her şey kalp de başlar, kalp de biter. .Kalp, marifetullah ile nurlanırsa, yani mevlayı müteâli gereği gibi tanıma noktasında belli bir seviye kazanmış olursa o kalbin sahibi her yerde her türlü şartlar içerisinde rahat, huzur ve mutluluk içinde olur. Bu gerçeğe Hz. Üstad şöyle işaret ediyor: ‘’Mümin zindanda bile olsa mesut ve bahtiyardır; kâfir sarayda bile olsa bedbaht ve mustariptir.’’ Yine Üstad şöyle diyor: ‘’İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder.’’ İmanlı kişi bütün kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikâtından kurtulabilir. Yani olayların ağırlıkları altında ezilmez. Olaylara iman gözü ile ve Allah’ın bakın dediği yerden baktığı için olayların öyle ilk göründükleri gibi vahim ve korku verici, endişelere sevk edici mahiyette olmadıklarını iman nuruyla anlar. Kendisini -biiznillâhi teâla- çar çabuk toparlayıp hadiselerin kendisiyle değil; hadiselere bağlı kılınan hikmet ve hakikat nurlarıyla meşgul olmaya başlar. İnsan kendisini, olayların kendisiyle meşgul olmaktan alıkoyabildiği oranda da onların ağırlıkları altına girmemiş olur. Dolayısıyla olaylara kendini ezdirmemiş olur. - biiznillâhi teâla-. Bir örnek verecek olursak; sabah ve akşam namazlarından sonra Aşr-ı Şerif olarak Haşir Suresinin son ayetlerini okuyoruz. En sonunda da (ve hüvel azizül hakim) diyoruz. Sureyi okuyup bitirdikten sonra (sadakallahülazim) diyoruz. Şimdi, (‘Biz Kur’an’ın mana ve mesajlarını anlayasınız diye gönderdik’) Âyeti kerimesi uyarınca o ibareye dikkat edelim. O (Allah) hem Aziz, hem Hakîm’dir buyruluyor. Bu iki İsm-i şerif niçin bir arada zikredildi. Cenab-ı Hakk’ın 99 Esmaül Hüsna’sı var. Özellikle bu iki İsm-i şerifin bir arada zikredilmesi elbette çok hikmet ve mesajları içermektedir.
Şöyle ki; Bu iki ism-i şerif bir arada beraber değerlendirilmeye tabi tutulduğu zaman bize bir ölçü ve bir hayata bakış açısı kazandırıyor. Yani hayata ve olaylara bu iki İsm-i şerifin inşa ettiği pencereden bakmamız murad olunmakta, istenmektedir. Devam Edecek...