Hiçbir sağlıklı kişi, mahrumiyet altındaki milyonlarca dışlanmış insan, servet ve varlıklarını koruyan küçük bir seçkinler grubu arasında bölünmüş bir dünya istemez. Hiç kimse, sosyal ve ekolojik sistemlerin çöktüğü bir dünyada yaşama öngörüsünün keyfini süremez. Buna rağmen, birkaç milyon insanın herhangi bir ihtiyacının ötesinde para biriktirebilmesine izin vermek için beşeri medeniyeti ve hatta türlerimizin varlığını riske atmaktayız, kimsenin gitmek istemediği bir yere doğru cesurca gitmeye devam ediyoruz.
Şimdi, ekonomik küreselleşmenin ağır bir bedel neticesinde ortaya çıktığını görmeye başladık. Modernlik adına işleyişi tahrip edilen toplumlar oluşturuyoruz. Hastalıklı davranışları besleyen şiddet, aşırı rekabetçilik, intihar, uyuşturucu kullanımı, hırs ve çevresel tahribat, toplum mensuplarının sosyal sadakat, güven, şefkat ve ortak kutsal değerler gibi ihtiyaçlarını karşılayamadığı zaman kaçınılmaz bir sonuçtur. Derinleşen fakirlik, çevresel yıkım ve sosyal parçalanmadan oluşan üç taraflı kriz bu bozulmaya yol açmaktadır. Bunu derinleştiren politikalar izlenmesine yol açan kolektif çılgınlık kaçınılmaz değildir. Karşı konulmaz tarihsel güçlerin ve uyum sağlamamız gereken içsel beşeri kusurların pençesine yakalandığımız fikri tümüyle uydurmadır. Şirket küreselleşmesi, dünyaya şirket çıkarlarının gözüyle bakanların bilinçli tercihidir. Beşeri alternatifler arayanların buna hem hakkı hem de gücü vardır.
Sağlıklı toplumlar, sağlıklı ve yetkilendirilmiş yerel toplumlara bağlıdır. İnsanlar arasında birbirini gözeten ilişkiler tesis eden ve bize, ortak hayat sürdüğümüz yeryüzünün belirli bir bölümüne bağlanmak için yardım eden bu cemiyetler, yerel düzeydeki faaliyetlere katılan birey ve topluluklar tarafından teşkil edilmelidir. Bunun yerine yerel olanı güçsüzleştiren ve bu şekilde hareketi imkansızlaştırmasa da güçleştiren kurumsal ve kültürel bir çerçeve oluşturduk.
Bu bozuk işleyişi düzeltmek için kolektif kültürel vecdimizin yanılsamalarından ayrılmalı ve başarısız kurumlara verdiğimiz gücü geri almak, yaşamlarımızın sorumluluğunu yeniden üstlenmek ve insanlar ve diğer canlılar için bir yer açmak için birbirini gözeten aile ve kurumların kumaşını yeniden dokumalıyız. Bu hareketler, ulaşabildiğimiz mesafededir. Ancak bunun için egemen inanç sistemleri, değerler ve toplumsal kurumların dönüştürülmesini gerektirmektedir. Yani bilimsel sanayi çağına öncülük eden bir Ekolojik Devrim.
NOT: HAFTAYA – EKOLOJİK DEVRİM - 2