Biz insanlar, bireysel hareketlerimizin sonuçlarını tahmin etme ve davranışlarımızı buna göre değiştirebilme gibi bir yeteneğe sahibiz. Bizim aynı zamanda değişimsel süreçlerdeki mükerrer eğilimleri idrak etme ve bu eğilimlerden kendi potansiyellerimizi ne şekilde tekemmül ettirebileceğimize ilişkin kavrayışlar damıtabilme yeteneğimizde bulunuyor. Kendini örgütleyen büyüme ve kristallerin, biyolojik organizmaların, sosyal örgütlerin ve bilincin ilerlemesindeki bu şekildeki mükerrer eğilimlerden bir tanesi karmaşıklığın yüksek düzenlerine doğru sürekli bir ilerlemedir. En fazla ilerleme potansiyeli olan sistemler tutarlı bir birleştirici yapı içerisindeki zengin bir farklılığı besleyebilme kabiliyeti olanlardır. Farklılığın büyüklüğü ölçüsünde, birleştirici yapı sürdürülebildiği takdirde, ilerlemeci potansiyel de büyük olmaktadır.
Düşme eğilimine giren medeniyetler, tutarlı olarak “standardizasyon ve yeknesaklık eğilimi” ile nitelendirilebilmektedir. Standartlaşma ve yeknesaklık kültürel olarak homojenleşmiş bir dünyadaki kitlesel üretim ve pazarlamaya yönelmiş, kitlesel küresel ölçekli şirketlerin hakimiyetindeki küreselleşmiş ekonominin neredeyse kaçınılmaz sonuçlarıdır. Şirket küreselleşmesi süreçleri, sadece kitlesel sefaleti, çevresel yıkımı ve sosyal parçalanmayı yaygınlaştırmaz, aynı zamanda yapıcı bir sosyal ve kültürel gelişme için kapasitemizi de böyle bir gelişmeye hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyulan bir zamanda zayıflatır. Şirket küreselleşmesi bizi ağır ağır ölümcül bir sonuca doğru yönlendirir.
Bunun aksine yerel olarak kökleşmiş, ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilen ekonomilerden müteşekkil ekonomik sistemler her yerleşim biriminde politik, ekonomik ve kültürel olarak insanların hususi özlemleri, tarihleri, kültürleri ve ekosistemleri ile tutarlı bir gelecek için bir yol bulabilecekleri ortamlar oluşturmaktadırlar. Yerel ekonomilerden müteşekkil bir küresel sistem tek bir küresel ekonominin yapamayacağını başarabilir. Zengin ve gelişen farklılığı olan sağlam yerel kültürleri teşvik edecek ve herkesin zenginleşmesi için hayati olan çok çeşitli tecrübe ve öğrenmeyi oluşturacaktır.
Ekonomik küreselleşme, yerleşimleri birbirinden ayıran, gücü bir elde toplayan, yerel kaynakları sömürgeleştiren ve hiçbir yere sadakat duymayan küresel kuramlara olan bağımlılığı derinleştirmektedir. Yerel idarenin dışa bağımlılığı ne kadar büyükse, onun kendi sorunlarına kendi sınırları içerisinde tatminkar çözümler bulma kabiliyeti o ölçüde azdır.
Ekolojik çağın dünyasında insanlar, küresel rekabetin karşılıklı güvensizliği ile ilgili değil aynı gezegeni ve ortak bir kaderi paylaştığımıza ilişkin bilinç temelinde birleşeceklerdir. Bu süreç, büyüyen bir anlayış, paylaşılan çıkarlar ve küresel bir beşeri toplum için uygun bir temel olan karşılıklı merhamet ağı oluşturmaktadır.
Ekolojik Devrim’in sürükleyici gücü olan sosyal hareketlere katılmakla, artan sayıda vatandaş kendi yerel toplumlarını yeniden inşa etmeye ve benzer çabalar sarf eden diğerlerine ulaşmaya çalışmaktadır. Onlar, uzlaşı ve paylaşılan güce dayalı gönüllü süreçler vasıtasıyla küresel beşeri çıkarlar için işbirliği içinde davranma gereğini aktif biçimde fark edip uygulamaktadırlar.
Bu çabalar, yerel ekonomi ve küresel bilince dayalı ekolojik çağ için yeni beşeri toplumların temellerini inşa etmektedir.