Arzularımızı gerçekleştirmeye giden yolun aile, toplum, doğa ve canlı kainat ilişkilerimiz vasıtasıyla dolu bir yaşam tecrübe etmekle mümkün olacağını söylemek yerine şirket medyası, sürekli olarak yanlış bir vaadi tekrar edip duruyor. Özlemlerimiz ne olursa olsun piyasa, bunların anında gerçekleştirilmesi için tek yoldur. Amacı tüketmek olan insanlar olarak doğuyormuşuz gibi bir izlenim veriyorlar. Piyasanın müziği ile kendinden geçen bireyler olarak, bizler tutarlı biçimde para kazanmak için harcadığımız yaşam enerjisinin değerini düşürüyoruz ve onu harcayarak yaşam enerjisini yeniden kazanacağımızı zannediyoruz. Yaşam enerjimizi paraya verdiğimiz ölçüde, paraya erişimimizi kontrol eden kurumlara güç vermiş oluyoruz. Bu şekilde verilen güç şirket çıkarlarına hizmet ediyor. Çünkü şirketler para tarafından oluşturulmuş olmalarına karşın, beşeri çıkarlara kötü biçimde hizmet ediyorlar.
Yaşamları sevgi dolu olan insanlar, nadiren her yolu kullanarak kişisel mülk elde etme avuntusu arayışında olurlar. Duygusal olarak tükenmiş olanlar için, hiçbir maddi kazanç asla yeterli olmaz ve maddi dünya arzularımıza yetersiz kalır. Sevgi açlığı çeken bir dünya, maddi kıtlık içine girer. Bunun aksine bir sevgi dünyası aynı zamanda bir maddi bolluk dünyası olur. Bizler ruhsal olarak tam olduğumuzda ve toplumun dikkate alan desteğini tecrübe ettiğimizde, tutumluluk tam ve disiplinli yaşamın doğal bir parçası olur ve doğanın bolluğuna ilişkin bir tatmin duygusu oluşturur.
Yansımalar engindir. Görünürde para için doymak bilmez bir çaba olan şey gerçekte, hayatlarımızdaki sevgi eksikliğinden kaynaklanan bir boşluğu doldurma mücadelesidir. Bu paranın, kültürel değerlerimiz ve ilişkilerimizin değeri olarak ruhsal bağlantı duygumuzun yerini aldığı, yanlış işleyen toplumların bir sonucudur. Sonuç bir maddi kıtlık, kitlesel eşitsizlik, aşırı yük yüklenen çevresel sistemler ve sosyal bölünmüşlük dünyasıdır. Para kazanmayı kolektif amacımız olarak belirlediğimiz ve kurumlarımızı, diğer her şeyin üzerinde bu amaca öncelik verecek şekilde yapılandırdığımız sürece yaşamlarımızdaki boşluk büyüyecek ve beşeri kriz derinleşecektir. Aşikar bir çözüm mevcuttur: Sevgi beslemeye, para kazanmaktan daha fazla değer veren toplumlar oluşturmak.
Bunun dile getirilmesi idealistçe olmasına karşın bu, tümüyle erişebileceğimiz bir mesafededir. Anahtar, hakikatin maddesel ve ruhsal boyutları arasındaki yekpare bağlantıyı içeren bilimsel ve dinsel bilginin, ortaya çıkan sentezi yoluyla ortaya çıkarılması gereken bir bilinç değişimidir. Ruhsal ve maddesel olanın daha bütüncül entegrasyonuna dayalı bir Ekolojik Devrim de sosyal ve ruhsal kalkınmamıza, hayal edilemez fırsatlar için bir ekolojik çağa öncülük edebilir. Ancak bu amacı gerçekleştirmek için, parayı ve şirketlerin hakimiyetlerindeki bir küresel ekonomiye devrettiğimiz gücümüze yeniden talip olmamız gerekiyor.
NOT: HAFTAYA – EKOLOJİK DEVRİM - 4