Dünya Bankası’nın başlangıçtaki öncelikli amacı Avrupa’nın yeniden yapılanmasını finanse etmekti. Ancak, Avrupa ülkelerinden Dünya Bankası kredileri için çok az bir talep vardı. Avrupalılar, ekonomileri yeniden inşa edilirken temel ihtiyaçlarını karşılamak için ödemeler dengesi desteği ve ithalat için hızlı geri dönüşü olan hibeler ve şartlı kredilere ihtiyaç duyuyorlardı. ABD’nin Marshall Planı bu tür bir yardım sağlarken Dünya Bankası bunu yapamadı.
Bankanın sadece borç alan ülkelerin ihtiyaçları ve taleplerine cevap verdiği iddiası, şirket libertaryanlarının piyasanın sadece tüketicilerin taleplerine duyarlı olduğu kadar yanlıştır. Banka 1800’lerin sonunda kanaat etme kültürü ile karşı karşıya kalan büyük perakende mağazaları, yeterli müşteri bulamadıklarında ne yaptıysa ona başvurdu. Ürünleri için müşteri oluşturacak şekilde, değerleri ve kurumları yeniden biçimlendirmeye koyuldu ve bu yolu seçen şirketler gibi Banka’da kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığı hareketlerin daha büyük sonuçlarını büyük ölçüde göz ardı etti.
Küresel finansal sistemin gözetleyicileri olan Dünya Bankası ve IMF, mahkemeler tarafından tayin edilen tahsilatçıların iflas davalarında davrandığı gibi, neredeyse iflas etmiş ülkeler ve uluslararası kredi verenler arasında mali şartları belirlemek üzere sürece dahil oldu. Uluslararası tahsilatçılar gibi davranan Dünya Bankası ve IMF, “yapısal ayarlama” gibi gösterişli bir isim altında borçlu ülkelere izlenecek politikaların detaylarını içeren paketler dayattı. Her bir yapısal ayarlama paketleri köklü ekonomik politik reformları, ayarlamanın yapıldığı ülkenin kaynakları ve üretken faaliyetlerini borçların geri ödenmesine yönlendirilmesi, kamu varlıklarının ve hizmetlerinin özelleştirilmesi ve ulusal ekonomilerin küresel ekonomiye daha fazla açılmasını kapsıyordu. İthalat ve ihracat üzerindeki kısıtlamalar ve tarifeler azalırken, yabancı yatırımcıları çekmek için sübvansiyonlar sağlanıyordu.
Dünya Bankası ve IMF yapısal ayarlama programlarının güçlü bir başarı olduğunu öne sürdü ve borç krizinin çözüldüğünü ilan etti. Onlar, ayarlama yapılan ülkelerin çoğunda bilahare yüksek büyüme oranları gerçekleştiği, ihracat sektörlerinin genişlediği, toplam ihracatlarının değerinin arttığı, yeni dış yatırım çektiği ve borç geri ödemesi için likiditeye sahip olduklarına işaret ediyordu. Ancak, uluslararası borçlar ve ticaret açıkları ve sosyal şartlar daha da kötüleşiyordu. Dünya Bankası ve IMF’nin yapısal ayarlamalarının başladığı 1980’den 1992’ye kadar düşük gelirli ülkelerin toplam ticaret açığı 6.5 milyar dolardan 37.4 milyar dolara yükseldi.
Banka ve IMF artan ticaret açığını örtmek için yapısal ayarlamaların yapılmasının mükafatı olarak daha fazla krediyle karşılık verdi. Bunun sonucunda, düşük gelirli ülkelerin uluslararası borçluluğu, 1980’deki 134 milyar dolardan 1998’de 473 milyar dolara yükseldi. Bu borç için yıllık faiz ödemeleri 6.4 milyar dolardan 18.3 milyar dolara yükseldi. Onlar kendi kendilerine yeterliliğini arttırmak yerine, Dünya Bankası ve IMF kılavuzluğunda geleceklerini her geçen yıl daha fazla bir şekilde uluslararası sisteme ipotek ediyorlardı.
Dünya Bankası ve IMF’nin programları ve politikalarından, yerli tüketim için tüm malların dışarıdan ithal edildiği ve bunun yabancı bankalardan borçlanılan paralarla ödendiği ve tüm yerli üretken varlıklar ve doğal kaynakların yabancı şirketler tarafından kar amaçlı işletildiği bir dünya tercih ettiklerini anlayabiliriz. Amaç fakirlere yardım etmekse bunların hiçbir anlamı yok, ancak amaç küresel şirketlerin gücü ve karlılığını arttırmak ise mükemmel bir anlam kazanmaktadır.
NOT: HAFTAYA – KAMU MENFAATİNİN YOK EDİLMESİ – 3 – Fakirler Düşünülseydi