Amerikan şirketleri, 1970’lerde tüketim karşıtı olan isyankar bir gençlik kültürü, mantar gibi biten çevre ve ürün güvenliği hareketi ve Asya’dan ciddi ekonomik bir meydan okumayla kuşatılmış olarak girdi. Sadece küresel egemenlik hayali paçavraya dönmekle kalmayıp, evdeki kontrolünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı. Buna karşılık, şirketler, kolektif politik kaynaklarını politik ve kültürel gündemin kontrolünü yeniden ele geçirmek için kullandı. Gelişmiş pazarlama teknikleri eski moda oy satın alma, ideolojik olarak müttefikleri olan entelektüellerin finanse edilmesi, hukuk yolları, çevresel ve tüketici eylemcilerin 1960’lar ve 1970’lerde şirketlere başvurduğu eylemlerin aynısını yöntem olarak seçti. Kampanyaları çok iyi finanse ediliyordu, gelişmiş stratejileri içeriyordu ve profesyonelce örgütlenmişti. Başlıca hedefleri düzenlemelerin kaldırılması, ekonomik küreselleşme ve şirket sorumluluğunun sınırlandırılmasıydı. Kısaca, şirketlerin haklarının genişletilmesi ve sorumluluklarının azaltılması amaçlanıyordu. Onların kampanyaları devam etmektedir.
Şirketlerin çıkarları, önde gelen hukuk fakültelerinde düzenlenmemiş bir piyasanın en etkin –ve böylece en adil– toplumu ürettiğine dair ön kabulü yaygınlaştırmayı amaçlayan akademik araştırmaları desteklemek için kanun ve ekonomi programları tesis edilmesini finanse etti. İş dünyası George Mason ve Yale gibi prestijli üniversitelerde, görevdeki hakimlere bu ekonomik prensipleri ve onların içtihatlarına uygulanmasını anlatmak üzere, tüm masrafları karşılanan seminerler finanse etti.
Şirketler, arkalarındaki şirket ve sponsorlukları ve gerçek amaçlarını maskeleyecek şekilde dikkatli biçimde inşa edilmiş isimler ve imajlarla mutlu biçimde bir bataklığın üzerinde uçan bir ördek logosu kullanan kendi “vatandaş” örgütlerini oluşturmaya başladılar.
Washington D.C.’nin en hızlı büyüyen sektörü kar amaçlı halkla ilişkiler firmaları, şirket destekli bilgiler, görüş belgeleri, uzman analizleri ve kamuoyu yoklamaları üreten politika enstitüleri ile kurumsal müşterileri için halkın çıkarlarının savunuculuğunu yaptığını göstermek üzere doğrudan posta ve telefonlarla halka ulaşıp propaganda yapan şirketlerdir. William Greider, eserinde bunu “kiralık demokrasi” olarak adlandırıyor. ABD’de 170.000 ve fazlası halkla ilişkiler çalışanı, kendilerine para ödeyen müşterilerinin çıkarlarına hizmet etmek üzere haberleri, kamuoyunu ve kamu politikasını manipüle etmek için kullanmaktadır.
Uzun süreden beri Cumhuriyetçiler paranın partisi, Demokrat Parti ise tarihsel olarak işçi sınıfı ve azınlık çıkarlarının güçlü bir şekilde temsil edildiği halkın partisi olarak biliniyordu. Televizyonun Amerikan hayatında artan rolüyle ve ABD işçi hareketinin zayıflamasıyla televizyona dayalı medya kampanyaları seçim sonuçlarının belirlenmesinde merkezi bir önem kazandı. Buda Demokrat Partinin halkçı iddiaları kaybetmesine, teşkilatlarının parçalanmasına ve nihayetinde oy kaybına neden oldu. Böylece Demokrat Parti şemsiyesi altında seçime katılanlar, kendi finansmanlarını bulmak için düzenlenen kampanyalara giderek daha bağımlı bir hale geldiler. Bu onları parası olanların çıkarlarına daha duyarlı hale getirdi ve büyük şirketlerin her iki partinin de politika gündemlerini belirlemede ellerini büyük ölçüde güçlendirdi. Amerikan demokrasisi sadece Amerika’nın ulusaşırı şirketlerine satılık değil, Meksika hükümeti 25 milyon dolar, Japon şirketler 1980’lerin sonlarında 100 milyon dolar harcadılar.
Şirket liberyantanizminin ideolojik iddiaları ve vaatleri, sigara şirketlerinin nikotinin bağımlılık yapmadığı ve sigara dumanının sağlık için bir tehlike oluşturmadığı iddiaları kadar yanlış ve kendilerine hizmet eden bir ideoloji ve politik kültürün en güçlü kurumlarının hakim felsefesi oldu.
NOT: HAFTAYA – DÜNYANIN PAZARLANMASI