Geçen haftaki yazımda not olarak belirtmiştim. Bu hafta kızımın lise sıralarındayken, bir uluslararası özel eğitim kuruluşunun İngilizce makale yarışmasında finale kalan yazısının Türkçe’ye çevrilmiş, “Dünya Vatandaşıyım Diyebilmek” ( SAYING THAT “ I’M A GLOBAL CITIZEN” ) başlıklı yazısını yayınlamak istiyorum.
“DÜNYA VATANDAŞIYIM” DİYEBİLMEK
‘’Biz insanlar ayrı ayrı kalmışız,
Bölmüş mutluluğumuzu çizgisi yurtların’’
(F.Hüsnü Dağlarca)
“ Haritaya baktığımda sınırlar görüyorum. Şairimizin dediği gibi mutluluğumuzu bölmüş olan sınırları. Her ülkenin başkanının veya kralının sözünün geçtiği yerler çizilmiş. Toplumsal sınıflar ortaya çıkmış; fakir, orta, zengin. Kimse kimseyi duymaz olmuş. Sözüm ona “eşitlik” varmış.
Sınırları bir türlü aşamadığımız için önyargılarımızı da kıramıyoruz. Sınırların öbür ucunu göremediğimiz için iyi ya da kötü kendimizce eleştiri ve yorumlar yapıyoruz. Ve onlara kendini tanıtma hakkını vermiyoruz. Mesela geçen yaz dil okuluna gitmeden birkaç gün önce oda arkadaşımın Rus olduğunu öğrendim. İlk duyduğumda şaşırmış ve önyargıyla yaklaşmıştım. “Rus mu?” oraya gitmeden önce Ruslar hakkında ön yargılarım vardı. “Ruslar soğuk ve çok ciddi insanlar.” Ama oda arkadaşımla tanıştıktan sonra düşüncelerim değişti. Bana Rusları sordukları zaman “insanlar çok sıcakkanlı, sevecen, güzel bir espri anlayışları, sonsuz saygı ve sevgileri var” diyorum. Anladım ki benimle onun arasında hiçbir fark yokmuş. Anladım ki hiçbir insan birinden üstün değilmiş.
Tüm insanların bir şeye inanmak, bir şeyin parçası olmak gibi temel ihtiyaçları vardır. Sorun şudur ki insanlar farklı şeylere inanırken ya da faklı şeylerin parçası olduğunda hemen biz ve diğerleri diye ayırıma başlıyor. Bir bütünün içinde olduğunu, dünyanın hepimizin evi olduğunu unutuyor.
Batıdaki insanların pırlanta kolye takabilmesi için, Afrika’da kaç tane maden işçisi ölüyor, biliyor musunuz? Batıdaki insanlar yemeklerini beğenmeyip çöpe atıyor, ama Afrika’daki çocuklar bir dilim ekmeğe muhtaç bir şekilde bekliyorlar. Ve tüm bunlara rağmen Avrupa’dan birisi geldiği zaman elimiz ayağımıza dolaşıyor. Ama Afrika’dan biri geldiği zaman yüzüne bile bakmıyoruz ve “O zenci, o bilmez, o anlamaz” şeklinde düşünüyoruz. Neden? Çünkü baktığımız haritalarda sınırlar, düşüncelerimizde önyargılar var. Şu anda Arap ülkelerinde isyanlar ve savaşlar var. Neredeyse tüm ülkelerden temsilciler orada. Ama herkes kendi menfaatini düşünüyor. Kimse ölen insanları ve çocukları düşünmüyor.
Hani bir söz var ya “Dünya ne küçük bir yer.” İşte böyle bir dünya istiyorum. Herkesin birbirini tanıdığı, gökyüzünde uçurtmaların uçtuğu bir dünyayı kim istemiz ki? Herkesin birbirine yardım ettiği, kendine istediği kadar başkası içinde istediği bir dünya. Mesela Rachel Corrie gibi. Farklı dinden, ırktan olmasına rağmen evinden çok uzaklarda savaşta yaralanan ve ölen çocukların özgürlüğü için onların hakları için mücadele etmiştir. Rachel Corrie bir dünya vatandaşıdır.
Dünya vatandaşı olmak; adil olmaktır, sınırları kaldırmaktır, önyargıları yıkmaktır, çitlerin ötesini tanımaktır, herkese eşit davranmaktır, ben Türküm, Arabım, İngilizim, Amerikalıyım demek yerine ‘ben dünya vatandaşıyım’ diyebilmektir.”
Bu yazından dolayı teşekkürler kızım. Daha sen, lise sıralarındayken “dünya vatandaşı” olmuşken, bunun farkına varamayıp yeryüzünde kan akıtıp, çocukların, anaların, güçsüzlerin sesini duymayan, duymak istemeyenler, bırak dünya vatandaşı olmayı insanlıktan uzaklaşırken, bunlar için, bu zalimler için Rabbimize dua edelimde, onlara hidayet nasip olsun inşallah…