“Antalya Etnografya Müzesi’ndeki İmzasız ve Tarihsiz Levhalar -1-”
Hattatlar, yazılarının altına koydukları imzâlarını genellikle “Bunu yazdı” anlamında Arapça “ketebehu” kelimesiyle birlikte yazarlar ki, buna ketebe koymak, ketebe yazmak, ketebe atmak, kısaca ketebe (imza) denilir.
Her yazı çeşidine göre ketebe koymanın husûsî bir şekli vardır. Yazılar genellikle kendi türündeki yazı ile imzalanır. Sülüs, Muhakkak, Reyhânî, Celî ve Müsennâ yazılarda ekseriyâRıkaa’ kalemiyle yâni (icâzet) yazısıyla ketebe yazılır ve nokta koyulmaz. Ta’lîk’dekiimzanında yine Ta’lîk yazı ile ve asıl kalemin üçte biri kalınlıkta olması tercih edilir.
Ketebehû yerine, eseri yazan kendisinden söz katıyorsa nemekahu veya harrerehu, harekeli yazmış ise rakamehu, tevâzuiçin,yâhut karalama yazmış olduğunu ifâde için sevvedehu, bir meşke baka baka yazdığını, yâhut meşk olmak üzere îtinâ ile yazıldığını ifâde için meşşakahu, istinsâh (kopya) sûretiyle yazmışsa nesehâhu, yâhutsetarahu, aynen taklît ederek yazıldığını ifâde için kalledehu gibi tâbirler kullanılmıştır.
Bir de, murakkaât, kıt’a, kitâp ve levhalarda el-fakîr,yâhut el-hakîr, el-müznîp, er-râcî gibi makâma ve yazı muhtevâsına uygun ve tevâzuya delâlet eden bir kelime veya cümleden sonra, isim yazmayı âdet hâline getiren hattatlarda vardır. İsimden sonra bâzengufirelehu-hümâ-hüm, gufirezünûbuhu-hümâ-hüm ve emsâliduâyı taşıyan bir cümle ilâve edilir.
Bâzı hattatlar yalnız kendi ismini yazmazlar, bâzıları isimden önce veya sonra, babasının, hocasının veya her ikisinin adlarını yazmışlar, hattâ memleketini ve mesleğini bile tebârüz ettirenler olmuştur. Hâsılı, imzâ ve ketebe işinde her san’atkâr kendince münâsip gördüğü şekli kullanmıştır.
Bilindiği üzere, imzâlı yazılara imzâsızlardanziyâde kıymet verilir. Çünkü imzâ yazının senedi mâhiyetindedir. Bu îtibarla bir hattat, bile bile güzel bir yazısına imzâ atmak istemeyeceği gibi, beğenmediği bir yazısına da imzâ atmaktan çekinir. Dolayısıyla, bir yazının imzâlı veya imzâsız olmasının mutlaka bir mânâsı olmak îcap ederse de, bunu her zaman sezmek mümkün olmaz. İmzâ koymamak husûsunda sebep olarak başlıca şunlar hatıra gelir: Tevâzu’dan,yâhut yazının fevkaladeliğinden dolayı hattat kendini gurûr ve şöhret âfetine tutulmaktan korumak, yâhut bütün bir san’at âlemine meydan okumak, yâni “Şöyle bir yazı yazılmıştır. Yazan kim olursa olsun, onun ehemmiyeti yoktur. Bir şâh veya bir gedâ olabilir. Mes’ele bunda değildir. Bunun bir benzerini yazacak varsa, işte er meydanı, buyursun! Bununla berâber, böyle bir eseri meydana koyanın unutulması, şöhret âfetine tutulmasından hayırlıdır. Maksat şöhret değil, güzel bir iş görmek, güzel bir eser bırakmaktır. Bunu yazan, notunu halktan değil, Hâlık’ından almak ümîdiyle yazmış, bu husûs ise henüz tahakkuk etmemiş bulunduğu için o eseri kendine izâfe etmekten Hakk’a karşı hicâp duymasından dolayı, imzâ koymağa eli varmamıştır” denmek istenmiştir.
Tuğralar, fermanlar, paralar, beratlar… gibi resmî yazılarda hattatın imzâ koymaması istenildiği, yâhut imza koymaya henüz izin ve icâzet verilmediği için, koymamış olabilir.
Târih koymaya gelince, bunda asıl olan koymak ise de, yukarıdaki sebeplerden başka, yazıda târih koyacak münâsip bir yer bulunmamasından veya yazının estetiği üzerinde menfî durum ihdâs edeceği düşüncesinden,yâhuttârih koyması istenmemesinden, târih atmaya değmeyen muhtevâyı taşımasından veyta konduğu takdirde bir karışıklık ve fesâdımûcip olacağından konulmamış olabilir. Bir de, bâzı meşhur hattatlar, yazılarının ekol (mektep) hâlini almış fevkalâde bir üslûbu hâiz olması ve yazının şahsiyetine delâleti açıkta ortada olduğundan imzâ koymaya lüzum görmemişlerdir.