“Hacı Beşir Ağa’nın Verdiği İcâzetnâme”
Beşir Ağa'nın, Afrika'nın Habeşistan diye bilinen, bugün Eritre ve Sudan'ın geniş bir kesimini kapsayan bölgesinde, XVII. yy'ın ortalarında doğduğu tahmin edilmektedir.
Hacı Beşir Ağa, Mora Mültezimi Ahmed Paşa’nın kölesi olarak küçük yaşta onun dâiresine girdi, İslâmî terbiye ve eğitim gördü. Girişken kişiliği ve parlak zekâsı sâyesinde 1137/1724 yılında Saray-ı Hümâyûn’a alındı ve eğitimine Enderûn-i Hümâyûn’da devam etti.
Hacı Beşir Ağa, sarayda dikkatleri üzerine çekince Şehzâde Mahmud’un hizmetine verildi ve kısa zamanda şehzâdenin teveccühünü kazandı. 1730 yılında Patrona Halil İsyânı neticesinde Şehzâde Mahmud’un tahta geçmesi üzerine ikbâl basamaklarını hızla tırmanarak, evvelâ 1732 yılında hazînedâr-ı şehriyârî ve 1746 yılında Yapraksız Hacı Beşir Ağa’nın vefâtı üzerine Dâri’s-sa’âde Ağası oldu.
Hacı Beşir Ağa’nın, devlet işlerindeki tecrübesi, Sultan I. Mahmud üzerindeki tesiri ve devlet erkânı ile olan ilişkileri sarayda büyük bir nüfûz elde etmesini sağladı veen ufak atamalardan dışişlerindeki ilişkilere kadar her türlü işe karışmaya başladı. Fakat bir kısım adamlarının vezirlere, kadı ve müftülere hakâretleri ve görevlerini kötüye kullanmaları ve kendi adının da bazı rüşvet olaylarına karışması üzerine 1752 yılında görevinden alındı. Saraya yapılan erzâk ve mal alımlarından kethüdâsı Süleyman vâsıtasıyla yüklü komisyonlar elde ettiği tahkîkât neticesi ortaya çıkınca hapis bulunduğu Kızkulesi’nden alınarak idam edildi ve Üsküdar Doğancılar’daki Nasûhî Tekkesi Hazîresi’ne defnedildi.
Hacı Beşir Ağa, Osmanlı hat sanatına damgasını vurmayı başarmış büyük bir hattattı. Bilhassa celî sülüsteki kudreti ile Ahmed Karahisârî’den sonraki en büyük hattatlardan biri hâline gelmiş, Hafız Osman ekolünü celî sülüs kaleminde zirveye taşıyarak, Mustafa Râkım Efendi’nin elinde tekemmüle ulaşacak yolu açmıştı. Hüsn-i hatta Enderûn-ı Hümâyûn’daki eğitimi esnâsında Topkapı Sarayı’ndaki Hasırcılar Mescidi’nin imâmı ve Seferli Koğuşu’nun hüsn-i hat mu’allimi Hâfız Mustafa Efendi’den aklâm-ı sitte dersleri alarak başlamış olan Hacı Beşîr Ağa, daha sonra da halefi Mumcuzâde Mehmed Ağa’ya devam etmiş ve kalabalık bir cemiyet huzurunda icâzet aldı. İmâret, çeşme, mektep gibi yapılarda yazıları bulunan Hacı Beşir Ağa’nın, müze ve koleksiyonerlerde de eserleri mevcuttur.
Antalya Etnoğrafya Müzesi’nde, Hacı Beşir Ağa’nın sülüs ve nesih hüsn-i hat tarzlarında bir talebesine verdiği icâzetnâme olan eser 15x26 cm ebatlarındadır. İcâzetnâme, Hacı Beşir Ağa’nın hüsn-i hat dersleri verdiğini belgelemekte ve onun daha önceden bilinmeyen bir özelliğini de ilk defa ortaya koymaktadır.
İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nden gönderilen eser, Antalya Müzesi Envanter Defteri’ne 20 Nisan 1972 tarihinde 43.21.1972 demirbaş nosu ile kaydedilmiştir. Eserin başlangıcına sülüs besmele, koltuk arası kısıma nesih tarzı ile; “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve selâmuhû- şöyle buyurdu: Kim on âyet-i kerîme okursa gâfillerden yazılmaz, kim yüz âyet-i kerîme okursa kânitînden (Allah’ın itâatkâr kullarından) yazılır, kim bin âyet-i kerîme okursa mukantarînden (hesapsız sevap kazananlardan) yazılır” Rasûlullah doğru söyledi” meâlindeki hadîs-i şerif yazılmıştır. Besmele ve hadîs-i şerif yazıp, kıt’ayı icâzetnâmeye hazırlayan kişinin eserde adı yoktur. Eserin alt kısmına Hacı Beşir Ağa icâzetnâmeyi verdiğine dâir altın mürekkeple; “Selefin yolu üzere yazdıklarına imza atmasına izin verdim (icâzet verdim) Ben fakîr Dârü’s-sa’âde Ağası Beşir Sene 1163/(1749) hicrî” ibâresini yazmıştır. Besmelenin keşide üstü, altın kullanılarak çiçek ve yaprak motifleriyle tezyin edilmiş, hadîs-i şerif metininin durak kısımları ve koltuklar dönemin süsleme özellikleriyle bezenmiştir. Nohûdî renkli kağıda yazılmış olan icâzetnâmenin dış cetvel ile iç cetvel arasına altın ile zencerek yapılmış, yazı bölümleri iç cetvellerle birbirinden ayırılmıştır. Eserin çerceve ile yazı arasındaki bölümde yıpranmalar ve böcek yenikleri mevcuttur.