Antalya Selçuklular tarafından 1207 tarihinde fethedildiğinde, şehrin en büyük kilisesi olan Panhagia (Panaya) Kilisesi, Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in emriyle camiye tebdil edilmiştir.
Panhagia Kilisesi’nin câmiye tebdil edildiğini İbni Bîbî’nin (ö.1285) 1280 yılında Farsça kaleme aldığı ve Selçuklu tarihini anlattığı “Selçuknâme” adlı tek nüshası olan yazma eserinin 99. sayfasındaki şu ifâdelerden öğreniyoruz:
"Kadı, hatip, imam ve müezzin ve hafızlar tayin edilip, minber ve mihraplar kuruldu"
Yeni fethedilmiş bir yere hemen mescit ve cami inşa edilemeyeceğine göre, imam, müezzin ve hafızlar tayin edilip, minber ve mihrapların kurulmasının izahı (olmayan camiye imam ve müezzin atanmayacağına ve sokağa minber ve mihrap kurulmayacağına göre), namazların eda edileceği ve Cuma namazlarının kılınabileceği bir kilisenin camiye çevrilmesinden başka ne olabilir.
II. Murad Han (1421/1451), İbni Bîbî’nin Farsça yazdığı “Selçuknâme”yi Türkçe’ye tercüme etmesi için Yazıcızâde Ali Efendi’yi bu konuyla alâkalı görevlendirir. Yazıcızâde Alî, 1423 senesinde ibn Bîbî’nin eserinin tercümesini bitirir ve esere kendisinden ve devrin bazı önemli eserlerinden de Selçuklu tarihi hakkında yeni bölümler ekler.
Yazıcıoğlu Alî’nin Selçuknâmesi, diğer isimleriyle Tevârih-i Âl-i Selçuk ve Oğuznâme, Selçuklu Devleti ve Oğuz Türkleri hakkında bilim adamlarının kabul ettiği en önemli kaynaklardandır. Sözkonusu eserin 86. sayfasında Panhagia Kilisesi ile alâkalı şu ifâdeler yer almaktadır:
“Ve kilisâyı mescid idub kâdî ve hatîb ve imam ve müezzin koyup minber ve mihrab etdiler”
İbni Bîbî’den 143 yıl sonra yine güvenilir ve meşhur bir tarihçinin şerh olarak yazdığı “ve kilisâyı mescid idüp” ifâdeleri, Panaya kilisesinin Selçuklular döneminde net bir şekilde camiye tebdil edildiğini ortaya koymaktadır.
Pangahia Kilisesi’ni konudan uzak tutmak için ortaya atılan; “Tarih kitaplarında bahse konu olan kilise, Yivli Minâre Camisi olabilir” iddiasına ne demeli? Fethettiğiniz ve hâkim olduğunuz şehrin tam ortasında bulunan ve şehrin sembolü Panhagia Kilisesi gibi görkemli, büyük ve tarihi yapı var iken, siz sultan olsanız 1207’de nereyi camiye çevirirdiniz?
Ayrıca, Antalya’nın fethinden yıllar sonra I. Alaaddin Keykubad döneminde inşa edilen Yivli Minâre ve Camii’nin önceden kilise olduğuna dair hiçbir bilimsel veri ve kaynak bulunmazken ve bu alanda yapılan ve yapılmakta olan arkeolojik kazılarda kiliseye âit hiçbir iz ve eser ortaya çıkmazken, siz bu sözleri ve söyleyenleri ciddiye alır mıydınız?
Ahmed Refik’in TTEM’nın 79. Sayısındaki, “Fatih Zamanında Teke İli” adlı Osmanlıca makâlesinde Panaya Kilisesi ile alâkalı değindiği konu, II. Murad’ın, Panaya Kilisesi’nin vakıf yerleri ve bahçelerini metropolitlere bırakmasıdır, Panaya Kilisesi’nin kiliseye tebdili değildir. Ayrıca bu cümleden, II. Murad dönemine kadar Panaya Kilisesi’nin vakıf yerleri ve bahçelerinin de Selçukluların tasarrufunda olduğu anlaşılmaktadır.
Panhagia Kilisesi, iddia edildiği gibi Antalya, Müslümanların hâkimiyetinde iken kilise olarak faaliyetine devam etmiş ise, neden 1834 yılında kilisenin doğu kısmında Panhagia Kilisesi’ne çok yakın bir alana kesme taştan görkemli bir kilise inşâ edilerek ismi Panhagia Kilise’si konulmuştur?
Avusturyalı Seyyah-Kâşif Karl Graf Von Lanckoronskı'nin 1890 yılında, Şehzade Korkut Camisi’nin, 1894 yılında yangın geçirmesinden 4 yıl evvel Antalya'ya gelip, yerinde görüp, “duvarların büyük kısmı Türk dönemi eklentileridir” açıklaması ile, mihrabı, minberi ve minaresiyle planını çizdiği ve “Pamphylia ve Pisidia Kentleri” adlı kitabında yayınladığı caminin Şehzade Korkut Camii olduğu herkesçe malumdur.
Hans Rott, 1900’lü yılların başında Şehzade Korkut Camii’ni yerinde tetkik edip araştırdıktan sonra, 1908’de Almanca bastırdığı “Pisidia, Pamphylia, Kapadokya ve Likya Küçük Asya Anıtları” adlı eserinde, Panhagia Kilisesi’nin 13. y.y.’da tekrar tamir edilerek camiye çevrildiğini ifade etmektedir. Aynı şekilde Rudolf M. Riefsthal, ”Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mîmarisi” adlı eserinde konu ile alâkalı Rott’u kaynak göstermektedir.
Antalya Müzesi Kurucu Müdürü Süleyman Fikri Erten’in 1919 yılında Osmanlıca yayınladığı “Antalya Livası Tarihi” adlı eserinde Antalya Kaleiçi haritaları mevcuttur. Bu haritalarda “Korkud Camii” nin yeri çizilmiş ve ismi de açık bir şekilde “Korkud Camii” olarak yazılmıştır.
Evet, yüzyıllar boyunca “Camii Kebir”, “Ulu Cami”, “Cumanın Camii” ve “Şehzade Kotkut Camii” isimleriyle kaynaklarda yazılı olan ve halk tarafından bilinen “Şehzade Korkut Camii” mekânsal ortak hâfızamızdır.
Masalların yüksek perdeden anlatılması, toplumun bütün bireylerinin masal dinleme ve masallara inanma yaşında olduğunu göstermez.