Türkler her dönem sanat dallarında üstün başarılar göstermiş, ilk Türk sanat unsurları Orta Asya’da Hunlarda ortak özellikler kazanmış, Kök Türkler Dönemi’nde gelişmiş, Uygurlar Dönemi’nde ise evrenselliği yakalamıştır.
Türklerde şehirleşme olgusu ve şehir kültürlerini ilk başlatan Uygurlar, tezhip, resim ve minyatür sanatının eşsiz örneklerini vermişlerdir. Eski Uygur şehir harâbelerinde bulunan VIII. ve IX. yüzyıldan kalma duvar resimleri ve minyatürler, Türk resminin bugüne kadar bilinen en eski örneklerindendir.
Uygurlardan günümüze ulaşan minyatürler Maniheist kitaplardaki sayfalardır. Bunların bir kısmı dini konu edinirken, diğer bir kısmı da günlük yaşamı resmeder. Uygur minyatürleri İslam minyatürünün de kaynaklarından biridir.
Henüz Müslüman olmadan önce VII. yüzyıl sonlarında köle ya da paralı asker olarak Basra'ya getirilen Türkler, İslam sanatında özellikle de mîmari alanında ilk Türk etkilerini ortaya koymaya başlamışlardır.
İstilâlar ve doğa koşullarının yıpratıcılığına karşın ilk Türk-İslam devletlerinin kurulduğu Türkistan, Harezm, Horasan, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Anadolu ve Mısır'da rastlanan eserlerin önemli bir bölümü Türklere âittir.
Selçuklu Sanatı, İslam dönemi Türk sanatında önemli bir aşamayı temsil eder. İran, Maveraünnehir ve Horasan bölgelerine yayılmış olan bu sanat, Abbâsî, Sâsânî ve Karahanlı dönemlerinin sanat ve mimari geleneklerini geliştirmiştir. Karahanlılar ve Gaznelilerin bölgelerinde başlayan gelişmeler, Selçuklu egemenliği sırasında zenginleşmiş ve gerçek bir üslup belirmiştir. Selçuklu sanatı Anadolu Selçuklu sanatı için temel kaynak olmuştur.
Selçuklular ve Osmanlı Devleti dönemlerinde sanatla iştigal daha da önemli hâle gelmiş, halkın yoğun ilgisi ve devletin desteği ile sayısız sanatkâr yetişmiştir. Devlet adamları, şehzâdeler, sultanlar ve padişahlar da sanatla ilgilenmişler ve bu alanlarda önemli eserler vermişlerdir.
Yıldırım Bayezid iyi silah kullanıp ustaca ata biner, Sultan dördüncü Murad şiir ve mûsikî ile yakından ilgilenir, Murâdi mahlası ile şiirler yazardı. Peygamber müjdesine mazhar olan Fatih Sultan Mehmed iyi bir bahçıvandır ve Avni mahlası ile şiirler yazmıştır. Sultan İkinci Bayezid Han hüsn-i hat icâzeti aldıktan sonra hocası Şeyh Hamdullah gibi kemankeş olmuştur. Bunların yanı sıra İkinci Bâyezid hem iyi bir müzehhib ve ilk sultân-i bestekârdır. Yavuz Sultan Selim kuyumcudur, Farsça dîvânıyla 300 gazel yazmıştır. Sarı Selim lakaplı Sultan II. Selim kemankeş, şâir ve bestekârdır. Usta bir kuyumcu olan, kundura îmal eden Kânûni Sultan Süleyman ’Muhibbî’ mahlasıyla yazdığı gazellerle dîvan edebiyatında rekorlar kırmıştır. Sultan III. Mehmed kaşık ustası ve ince bir hattattır. Okçuların kullandığı özel yüzükler yapmıştır. III. Selim kompozitör, II. Abdülhamid Han marangozdur.
Osmanlı padişahlarının istisnâsız hepsi bir veya birkaç sanat dalıyla ilgilenmiş, şiir, mûsikî ve hüsn-i hat sanatlarını ustalık derecesinde ömürlerinin sonuna kadar icrâ etmişlerdir. Padişahların çoğu hat sanatına gönül vermişlersede, hocasından icâzet alarak “Hattat Padişah” ünvânı alan yedi veya sekiz padişah vardır. Şeyh Hamdullah’ın öğrencisi II. Bâyezid, Mustafa Râkım’ın öğrencisi II. Mahmud, Hâfız Osman’ın öğrencisi II. Mustafa, III. Ahmet ve II. Süleyman, IV. Murad, I. Ahmed, Abdülmecid ve Vahdeddin hattat padişahlardır.
II. Mahmud’un eğitimiyle bizzat amcası III. Selim ilgilenmiş, II. Mahmud Topkapı Sarayı’nda dönemin en iyi eğitmenlerinden ders görmüştür. III. Selim’in mûsikî zevkinden ve terbiyesinden etkilenmiş, ney üflemiş ve tambur çalmıştır. Sözleri de kendisine ait olan Hicaz Kalenderi en ünlü eseridir.
Musikîşinaslığının yanı sıra hattat olan II. Mahmud herkesin okuyabileceği tarzda yazı yazmakta ustaydı. Nesih, Sülüs, ve özellikle Celî Sülüs üzerinde çalışmıştır. Evvela Kebecizâde Mehmed Vasfî’den daha sonra da Mustafa Râkım Efendi’den ders aldı. Genç yaşında icazet almış, özellikle “Celî” türü yazıda büyük başarılar elde etmiş ve birçok eser vermiştir. Yazdığı eserler Antalya Etnoğrafya Müzesi dahil çeşitli müzeler, kütüphâneler, camiler ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Eyüp Sultan’ın sandukası üzerindeki yazılar ve Ayasofya’daki hârika numûnesi olan büyük levha Sultan II. Mahmud’a âittir.