Üzerinde az durduğumuz bir mesele duygular. Günlük pek çok farklı ve defalarca duygu değişikliği yaşarız. Kimisi öfke olur kimisi sevgi olur kimi kez dinginlik olur kimi kez hırs olur. Ancak çok az düşünürüz bu duygular üzerine. Ve ikiye ayırırız duygularımızı. İyi duygular-kötü duygular. Gerçekten de bu böyle midir? Yani iyi duygularımız ve kötü duygularımız mı vardır yoksa onlara biz mi bu sınıflandırmayı yaparız? Ya da bu duygularımızı biz mi iyiye ya da kötüye kullanırız? Örneklerden gidelim.
Bir annenin çocuğuna karşı şefkati, derin sevgisi baktığında başka bir şeyle kıyaslanamayacak kadar güzeldir. Ancak anne o şefkati çocuğun yapmakta olduğu zararlı bir davranışı “ama uyarırsam üzülür, kırılır” diye kullanırsa onun sevgi kaynaklı bu davranışına iyi diyebilir miyiz? Ve yine sevgi dediğimiz duygu bazen bizi hayatta saf dışı bırakabilir. “Ama seviyorum” ya da “Ama seviyor” diyerek sindirmeye, sindirilmeye ve birçok sonuca da sebep doğurabilir. Tersine yine bir annenin çocuğuna zarar verecek bir insana duyduğu öfke ve bu öfkenin sonucunda çocuğunu koruyucu bir davranış göstermesine kötü diyebilir miyiz? Vatanından silah zoruyla çıkarılmak istenen ve babası gaddarca öldürülen bir çocuğun öfkesi kötü olabilir mi mesela?
Belki de burada iyi ve kötü bizim duygularımıza yüklediğimiz bir anlamdan çıkıyor davranışlarımızın adı oluyordur. Duygular iyi ya da kötü değildir belki. Duygularımızı nasıl kullandığımız, yönlendirdiğimizdir önemli olan.
Evvelden günümüze kadar gelen hikâyelerde de her türlü duygu mevcut. Kıskançlıkta bunlardan biri hasetlikte. Ancak bu bizi içerden zorlayan duygular aslında bizi geliştiren anahtarlar olabilir. Ve en başta bu duyguları ötelemek yerine kabul etmekle başlamalıyız işe. Yani yaşadığımız normal. Kıskandığımız bir insan varsa bizde onun gibi olmak için çalışırsak bu iyi bir davranıştır. Ancak sürekli onu aşağı çeken ifadeler kullanırsak bir takım rahatsız edici davranışlar gösterirsek bu yaygın olan kötüyü gösterir.
Okullarda genellikle ödev veren hocalar pek sevilmez. Hatta adları çıkmıştır. Okula ilk gelen kişi bu adla korkutulur ve hafızalardan çıkmaz bu isimler. Ve gerçekten herkes sinir olur bu hocalara. Ancak mezun olup da farklı ortamlara girdiğinde aslında okulda öğrendiğin emek verdiğin uğraşların hep o sinir olduğun hocalar tarafından geliştiğini fark edersin. Hayatta da bu böyledir herhalde. Öfke duyduğun komşun, bazen eşin, arkadaşın, annen, baban hepsi sen kafanda bir pencere aç diyedir. Aslında duygularımızı tanımak ve bunun davranışlarımıza nasıl yansıdığını gözlemlemek hayattaki sancılarımızı da çözebilir.