İnsan kazanmanın önemi ile ilgili aklıma ilk gelen Peygamberimiz(sav) ile Ömer(r.a) kıssası. Ömer(ra) Peygamberimizi(sav) öldürmeye giderken Müslüman oluyor. Bu kıssada durmak istediğim nokta, cevvalliği ile bilinen Ömer(ra) Müslüman olduktan sonra Müslümanların üzerindeki baskı ve cefa azalıyor. Yani bir insanı kazanmak Cahiliye Devri diye geçen o dönemde dahi etkisini oldukça göstermiş.
Geçmişte yahut günümüzde insanlara ışık olmuş, nefes olmuş kişilerin en belirgin özelliği güçlü olmaları ve insanlara nüfuz edebilmeleri. Hele ki iyi bir eğitimden geçmiş ve gerek aile gerek ülke politikasıyla belli bir amaç doğrultusunda yetiştirilmişlerse... Eski devletlerin de en önemli özelliği içinde ilim ve fen öğretiminden tutun toplumu yumuşatan, kuşatan insanlar yetiştirmiş olması.
İnsan kazanmanın en önemli kıstası şüphesiz evde başlıyor; ta çocukken. Hayata dair pek çok yazılımımız anne babalarımız tarafından işlenmiş oluyor. Bu yüzden bizler de evvela çocuklarımızı kazanmalıyız. Onlara, geleceğin toplumunu inşa eden bireyler olarak bakmalıyız. Bir de yetişkinlik dönemine gelen kesimi kazanma var.
Şimdilerde nadir gördüğümüz fakat eskiden hassasiyetle yaklaşılan bir durum; insan kazanmak. Eskiden adam yahut kadın kötü alışkanlıklar mı edinmiş, eşiyle mi arası açılmış ailece ya da mahallece o durum düzeltilmeye çalışılırdı. O kişiler kucaklanırdı. Kayıtsız kalınmazdı.
Son zamanlarda intiharların, cinnetlerin, depresif insan sayısının oldukça artmış olmasında birbirimizle olan ilişkimiz yatıyor olabilir mi? Sosyolojik açıdan incelenmeli. Ancak o insanları, hepimizi tutacak bir bağ var aramızda. Aidiyet duygusu. İnsanoğlu ait olma ihtiyacı içindedir. Misal ergen yaşlarda sigaraya başlayan gençler hep bir gruba bağlı olma niyetiyle başlarlar.
Şimdi o insanlara aileleri sahip çıksa, komşuları selamı esirgemese, derdini birileri dinlese sayıca yine bu kadar vaka olur mu dersiniz? Bu dünyada birbirimize ihtiyacımız var. Her ne kadar es geçsek de birbirimize karşı sorumluluğumuz da var. Omzumuzda kimi zaman bir ele ihtiyacımız var ya da bir omza el vermeye. Ancak bu şekilde mutlu bireyler olabiliriz.
Fakat bireysellik ile bencilliği karıştırmamalı. Bireysellik kendi kozana çekilip dünyayı yalnız kendinden sanmak değildir. Hepimiz bir vücudun parçaları, hücreleriyiz. Vücutta bulunan iyi hücreler güçlüyse kötü hücreleri de kendi yanına çeker ve vücut temizlenir yavaş yavaş. Fakat kötü hücreler güçlüyse vücut bir saatten sonra taşıyamaz kendini ve sonunu hazırlar.
Ki tek başımıza bir anlam ifade etmeyiz. Ancak toplumca güçlü olabiliriz. Yani insanımızı kazanarak. Bu yeni yılda içimizde bahar çiçekleri açarsa eminim kokusu çevremize de yayılır. Ve herkes nasiplenir o esintiden. Toplu taşıma araçlarında, kurumlarda, trafikte birbirimize yardımcı ve saygılı olan bireyler olalım. Olalım ki kaybolmasın içimizdekiler. Yoksa hepimiz kaybederiz. Ne demiş Şeyh Edebali: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”