Kendinizi tüy gibi hissettiğiniz ama sanki dünyada ne olup bitiyorsa sizin yüzünüzdenmiş gibi geldiği ve bu ağır yükten dolayı bir şey yapma telaşınızdaki saflık ve delikanlılık zamanlarınız vardı.
Sürekli düşünür için için kanardınız. Kendinizi hep eksik hisseder daha çok çalışırdınız. Dünyayı okur, düşünür, kederlenirdiniz. Ve kendinize sözler verirdiniz. Güzel inançlarınız vardı sizin. Sahi ne oldu inançlarınıza?
Sahiplenmeleriniz vardı. Ateşten gömlek giyercesine cesaretiniz, hayalleriniz ve onu gerçekleştirmek için çırpınan yüreğiniz vardı. En çok ağlamalarınız vardı yine yürekten gelen. Sahi nereye gitti gözyaşlarınız?
Eğilip bükülmez bileğiniz vardı. Dosta sıcacık gülümseyişininiz, zalime çetinliğiniz vardı. Şimdi bir bulanık hal aldı yüzünüzdeki gülümseme. Çetinliğiniz duruldu. Sahi nerelerdesiniz şu vakit?
Çetinlik her zaman iyi değil belki. Cesaret her zaman doğru yola da götürmeyebilir. Belki eksik değilsiniz ve saf da olmamalısınız. Ama en azından yaşadığını hissetmek için de bir parça bunlar gerekli değil midir?
İnsanı bir amaç yaşatır. Amaçsız insan her zaman boşlukta mutsuzluk ve arayış içinde geçirir vaktini. Ne oldu amaçlarımıza? Arayışlarımız neden son buldu? Çok mu büyüdük? Çok mu meşgulüz artık? Hiç mi zamanımız yok şöyle kalbimize yönelecek? Şair ne güzel demiş. “Kendimle baş başa düşündüm bugün.”
Öyle koy vermeleriniz yoktu. Sağlam bir iradeniz vardı. İnancınız vardı yahu. Dünyayı top yekûn değiştirecek kadar büyük bir inanç. İnanmayı mı unuttuk? Evet, koptuk. Birbirimizden koptuk.
“Birlik, dirlik.” diye dua ederler eskiler. Birlik olmadan dirlik olmuyordu işte. İnanç içten geliyorsa da onu yaşatan birlikti. Tutunacağı dalı yoksa inanç da yavaş yavaş yitip gidiyordu.
Sitem ettiğimiz sorunlar her birimizi ilgilendiriyor. Isınmak mı istiyoruz? Her birimiz odun taşımalıyız sobaya. Güzel bir yaşam mı istiyoruz cebimizdeki tohumları saçmalıyız toprağa.
Önce biz. Evet, kendinden başla. İçindeki inancı yeşert bak ne güzel olacak dünya.