İngilizlerin 1918 yılında Kerkük’e girişlerinden itibaren geçen tam bir asırlık süre içerisinde Irak’ta iş başına gelen bütün yönetimler Kerkük’ü bir ¨Petrol Üretim Fabrikası¨ olarak görmüşlerdir. Ve ilaveten bu şehrin, insanını, kültürünü, sanatını, sosyal yapısını, tarihi eserlerini ve tabiatını hiç önemsememişlerdir.
Hatta ve hatta bilerek ihmal etmişlerdir ki gelişmesin ve gerçekten sadece bir petrol üretim platformu haline gelsin ve öylece kalsın. Onun içindir ki bu şehrin hakiki sakinleri olan Türkmenleri işgalci İngilizler, Osmanlının kalıntısı; Krallık yönetimi (1922-1958), Türkiye Cumhuriyeti’nin uzantısı; Baasçılar (1968-2003), Türkiye’nin casusları ve Kürtler (2003-2019) de kendilerinin rakipleri olarak görmüşlerdir.
Aslında bütün taraflar bu şehrin sahip olduğu doğal kaynaklarına özellikle petrolüne ve bugün de doğal gazına göz dikmişlerdir ve halende dikmektedirler. Onun için bu şehrin asıl sahipleri olan Türkmenlerini 2003 yılına kadar Irak’ı yöneten Sünni Araplar Araplaştırmaya ve 2003 yılından sonra da KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) ve KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) de Kürtleştirmeye çalışmışlardır.
Bu doğrultuda bir gerçeği kaydetmemizde oldukça önemli yarar vardır: 2003 yılından sonra (16 yıl) Kerkük’te Kürtleştirme adına yapılan tahribatlar ve tüm bunlara göz yumulması, 2003 yılından önce (80 yıl) yapılan Araplaştırma tahribatına eşdeğer düzeydedir. Şöyle ki, Arap yönetimleri Araplaştırma politikalarını zamana yaymış iç ve dış siyasette heyecan oluşturmak istememişlerdir.
Çünkü her türlü etnik temizlik dünya ülkelerinin dikkatini çekebilme ihtimaline sahiptir. Ama 2003 yılından sonra birkaç yıl içerisinde şehrin nüfusunun, yapay olarak yerleştirilen Kürtlerle ikiye katlanması, şehir yönetiminin köklü biçimde değiştirilmesi, Türkmenlerin şehrin önemli hayat damarlarından dışlanması ve etkisizleştirilmesi, ticaretin hızlı bir şekilde el değiştirmesi, asayişin kaybolup Türkmenlerin öldürülmesi ve kaçırılması şehrin sosyal-kültürel-ekonomik-siyasi ve demografik yapısının alt-üst olması sonucunu doğurmuştur.
Bu durumu analiz ettiğimizde beş ana sebep ortaya çıkmaktadır.
1. ABD’nin işgal sonrası şehrin yönetimini 10 Nisan 2003 günü açık bir şekilde Kürt Partilere teslim etmesi.
2. 2003 yılından bu yana kurulan Haydar el Abadi Hükümeti hariç, beş Bağdat Hükümetinin ihmalkârlığı, gevşekliği, aymazlığı ve vurdum duymazlığı,
3. 2014 yılında DAEŞ tehlikesinin Irak’ın yarısını sarması,
4. ABD’nin sözde DAEŞ’le mücadele ettiği yalanı doğrultusunda PKK’lı teröristlerin oluşan otorite boşluğundan faydalanması ve etkili noktalarda görevlendirilmeleri,
5. Türkiye’nin bölgedeki Türkmenlere yönelik yeterince hassas davranmaması ve gelişen siyasi alanda etkisini ortaya koyamaması
Kerkük üzerinden Arap-Kürt karmaşıklığı 2004 yılında hazırlanıp ileriki bir yılda 2005 yılında kabul edilen Anayasaya da yansımıştır. Anayasa Komisyonu gündeminde tartışılmayan 140. Madde’ye göre başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı bölgelerde 31.12.2007 tarihine kadar normalleştirme sonra nüfus sayımı arkasından bir referandumla şehrin nereye bağlanacağı karara bağlanacaktır.
Tabi ki bu madde çok tartışmalara sebep olmuş ve şu soruları akıllara getirmiştir. Şöyle ki:
1. Bu madde niye komisyonda tartışılmadı, kamuoyundan saklandı ve siyasi kulislerde Kürt-Şii Araplar arasında pazarlığı yapıldı?
2. Eğer Şii Araplarla Kürtler arasında ihtilaflı bölgeler bulunmaktaysa bu bölgeler içerisinde niye sadece Kerkük’ün adı zikredildi. Mesela Bağdat, Selahattin, Diyala, Erbil ve Duhok da çok etnisiteli ve çok dinli kentlerdir. Bu şehirler niye ihtilaflı bölgelere dahil edilerek kabul edilmedi?
3. Bu ihtilaf kimler arasındadır? Sadece Arap ve Kürtler arasında mı yoksa Türkmenler, Hıristiyanlar ve diğer etnik, dinî mezhebî gruplar da buna dâhil midir? Dâhil değilse niye dâhil değildir?
4. Madem bu maddenin bir bitiş tarihi belirlenmiş ve bu bitiş tarihi geçtiği halde niye her hükümet kuruluşunda halen özellikle Kerkük şehri siyasi pazarlık konusu ediliyor?
Bütün bu sorular Kerkük’ün bir sorunlar yumağı haline getirildiğini ve şehrin gerçek sahipleri olan Türkmenlerin huzurunu kaçırdığı görülüyor.